Düz beyaz gömlek kullanımı!
Beyaz gömlekler cephesinde gerçekten her şey bu kadar basit mi?
- Stil-Moda
- Perşembe 16:15 | 01 Şubat 2018
Yazı: Özge Dinç
Stil Editörü: Gökçecan Yürekli
Fotoğraf: Canan Yetişti Satkın
Üzerine fazla düşünmeden yaptığımız tercihler, günümüzü kurtarıyor; çünkü aslında dönüşüm geçirmiş bir 'vaka' olarak yüzyıllarca denenmiş oluyor. Beyaz gömlek de tam olarak böyle: Gece gündüz giyilen ve üniforma sayılan beyaz gömleğin gardıropların baş köşesine kurulması normal, çünkü tarihi bizden çok daha eski; buralara kadar gelmesi de pek kolay olmadı.
Örneğin gömleğe yaka 1400'lerde geldi; o sırada yaka, gömlekten ayrı satılan bir parçaydı; 1500'lerde gömlekler, yalnız yakası göründüğü için yaka ve ön kısım olarak 'yarım' üretiliyordu, 1700'lerde bugünkü tam boy halini kazandı. 1800'lerde yaka ve kol kısmı çıkartılabiliyordu, 1871'de Brown, Davis and Co. şirketinin patentini aldığı düğmeli gömleklerle baş kısmından giyilen giysi, düğmelerle iliklenebilir hale geldi. 1950'de kısa kollu gömleği NASA çalışanlarında ilk kez gördük. Kalemlerimizi koyduğumuz gömlek cebi ise bize 1960'ların bir hediyesiydi.
En güzel tarih kitapları, gündelik hayata ilişkin nesneler üzerinden bir tarihi açıklayanlar bana göre (Tarihi kahve ve çay gibi içecekler üzerinden anlatan Altı Bardakta Dünya Tarihi gibi); beyaz gömlek hakkında yazılmış bir makale de aynı şeyi düşündürüyor. Queensland University of Technology'de moda üzerine araştırmalar yayımlayan Dean Brough, bize beyaz gömleğin sosyal tarihini anlatırken statü algısının ve dönem koşullarının her şeyi nasıl değiştirdiğini de işaret ediyor bir bakıma.
Burberry
Eski Mısır'daki buluntulara göre dünyanın ilk giysisi olan gömlek, tarihlerle de belirttiğimiz gibi bugünkü düğmeli, yakalı, klasik 'düz, beyaz gömlek' oluncaya dek birçok şekil değiştirdi. Dean Brough'a göre beyaz gömlek, bundan iki yüzyıl önce bir statü sembolüydü. Parfüm, şekerli yiyecekler, takılar, saatler gibi nadir ve zor üretilen aksesuargıdalara o dönem nasıl yalnızca üst sınıf ulaşabiliyorsa beyaz gömleği de yalnızca onlar giyebiliyordu; çünkü Sanayi Devrimi'nin takvimlerde adı geçmemiş, henüz bütün evlere çamaşır makinesi ulaşmamıştı; gömlek yalnız asillerin evlerinde yıkanabiliyordu. Bu sebeple bir gömleğin yakası ne kadar beyazsa o kadar zengin ve rütbeli sayılmak mümkündü. Gömlek, o zamanlar kaftanların, redingotların içine giyildiği için yalnız yakası görülen bir giysi türüydü.
Bu 'masumiyetin, temizliğin, asaletin' renginin statü olması meselesi, sonraki yüzyıllarda 'beyaz yakalı-mavi yakalı' ayrımını da doğuracaktı: Masa başında çalışan, kendi işinin müdürü üst düzey çalışanlar, üstlerinin kirlenmediğine atıfla 'beyaz yakalı' olarak adlandırılacak; fiziksel güç gerektiren, üstün başın kirlenebildiği düşük ücretli işlerde çalışanlar ise koyu renkli kıyafetlerinden ötürü 'mavi yakalı' olacaklardı. (Ecevit'le ünlenen ve özgürlük sembolü olduğu söylenen mavi gömlek, halka yakın olmayı da temsil ediyordu.)
Kadınların giysilerinin soldan, erkeklerininkinin sağdan düğmelenmesi geleneği de Rönesans sonrası döneme ulaşıyordu; bunun sebebi kadınların giysilerini sağ ellerini kullanan hizmetkârların, erkeklerin ise kendilerinin giymesiydi.
Spandau Ballet
Gömleğin yakasının yüksek olması, bir soylu için önemli bir detaydı; fırfır ve volanla boynun neredeyse görülmemesi gerekiyordu (Yüksek kolalı yakalı gömlekler giyen Karl Lagerfeld bu tarihi gerçeği mutlaka dikkate almıştır.), çünkü yaka, soyluları başlarını yazı yazarken aşağı eğen kâtiplerden ayıran bir detaydı. Brough'a göre 'tepeden bakmak' deyimi de buradan geliyordu.
19. yüzyıla gelindiğinde fırfırlardan ve Shakespeare'i resmeden gravürlerde görülen gösterişli volanlı yakadan işlevsel olmadığı gerekçesiyle vazgeçildi, yeni bir erkek tipi belirlenirken düz beyaz gömlekler güvenilir erkeklerin üniforması oldu. Endüstriyel üretimle tanışılan bir sonraki yüzyılda ise gömlek soyluların evinden caddelere ve orta sınıfın evlerine taşındı; ulaşılabilir bir nesne haline geldi. Bir gömleğin bembeyaz olması artık eskisi gibi bir anlam taşımıyordu.
Dönemin moda ikonu VIII. Edward, beyaz gömleği reddederek desenli giysiler giyince bir dönem unutulur gibi olduysa da 1924'te IBM'in kurucusu Thomas J. Watson'la yeniden iş dünyasına, bu kez hiç çıkmayacak şekilde yerleşti. İşyerlerinde beyaz gömlek giymek zorundaysanız Sayın Bay Watson'ı suçlayabilirsiniz, çünkü kendisi o yıl bütün çalışanlara beyaz gömlek giyme zorunluluğu getirmişti. (Düşünmeyi pek sevmeyen işverenler, nedense başarılı iş modelinde değil ama gömlek hususunda Watson'ın yolundan gitmeyi tercih ediyor.)
Watson'ın bu kuralı, 1905-31 yılları arasında süren bir reklam kampanyasına da ilham oldu. (İlk kez eşinin kirlenen yakasını yıkamaktan usanan ABD'li bir ev hanımı tarafından icat edilen) takılabilir-çıkarılabilir yaka, Cluett Peabody & Company tarafından yeniden üretildi ve bu yakaların tanıtımı 'Arrow Collar Man' adıyla bir şahsiyet haline getirilen bir erkek tiplemesi yoluyla yapılmaya başlandı. Öyle ki bu Arrow Man, o yıllarda en az sonraki yılların Elvis'i kadar arzu edilen bir erkek olmuştu. Bu yakaları ve gömlekleri giyen müşteriler de 'Arrow Man' olarak adlandırılıyordu. I. Dünya Savaşı'ndan sonra artık rahat etmek isteyen erkeklerin talebi, onlara vazgeçemeyecekleri yeni bir yoldaş getirdi: Gömlekten türeyen düz, beyaz tişört. (T-shirt, gömleğin İngilizce adı 'shirt'ten geliyor.)
Beatles
II. Dünya Savaşı yıllarında dünya travmalarla ve yokluklarla tanıştı. Artık eskisi gibi bulunamayan has ipek ya da yüzde 100 pamuklu kumaşlar, orduların askerleri için kullanılır hale gelince halklar için yeni bir alternatif bulmak gerekti: Sentetik kumaşlarla işte böyle tanıştık. 50'ler ve 60'lar, pamuklu kumaş kadar kırışmayan, daha hafif sentetik kumaşlardan üretilmiş gömleklerin hakimiyetiyle geçti.
60'ların sonunda ve 70'lerin başında süssüz erkek gömleklerinin yerini, inanılması güç ama, volanlı ve fırfırlı gömlekler aldı. Uzmanlara göre bunda İngiliz müzik grubu, Spandau Ballet'nin romantik tarzıyla ses getirmesi etkili olmuştu.
Başlarda statü sembolü olma kibrini taşıyan düz, beyaz gömlek, 80'lerde yeniden eski işlevine kavuştu: Güçlü bir imajı perçinlemek isteyen moda anlayışı, Hugo Boss gibi markaların da etkisiyle giderek yerleşti. Birçok marka, ne üretirse üretsin, kendi beyaz gömleğini üretmeyi de ihmal etmedi.
Bir iş klasiği olan beyaz gömlek, 80'lerle birlikte artık sınırlarını genişletmeye başladı. Aslında buna 60'larda başlanmıştı: Humphrey Bogart'ta 'tarz sahibini gösterir giysi', James Bond'da 'koyu maskülenliğin' adı olan gömlek, iş dünyasından taşıp gösteri dünyasının kapısından da içeri girdi. Beyaz gömlek ve kravatlarıyla kolejli tarzı temsil eden The Beatles, onu resmilikten uzaklaştırıp müzikseverler arasında da moda kıldı, Patti Smith, 'Horses' albümünün albüm kapağı için Robert Mapplethorpe tarafından beyaz gömleğiyle çekilerek onu rock müziğinin bir parçası haline getirdi, The Prince kendisi gibi sıra dışı fırfırlı gömleğiyle resmi olan ne varsa tamamen unutturdu, David Bowie düğmelerini açtığı, fularla tamamladığı gömleğini asi olduğuna inandırdı.
David Bowie
19. yüzyılın düz, beyaz gömleğiyle 21. yüzyılın gömleği karşılaştırıldığında değişen anlayışlar, özgürlük arayışları, kolektif değil bireysel imzayı atma isteği de açıkça görülebiliyordu: Bugün özel dikim ya da seri üretim klasik bir gömlek aldığınızda onun 'geleneksel' olanı temsil ettiğini bilirsiniz, oysa beyaz gömlek Maison Margiela'da düğmelerinden boşanıyor, Marc Jacobs'ta yakalardan ayrılıyor, Stella McCartney ile avangart bir stile bürünüyor, cinsiyet ayrımından nefret eden Yohji Yamamato'da cinsiyetsiz ve minimal bir hal kazanıyor. (Beyaz gömleğin aslen erkekler için üretilmesi, ancak 19. yüzyılın sonunda kadınların 'maskülen' görünmek için tercih etmesinden sonra onlar için üretilir hale gelmesi de ataerkil bir dünyanın ayak izleri olabilir, dikkatlice düşünürsek.)
Buna bir de 'düz, beyaz gömleğin' hakim, iri yakalı, yakasız, düz kol, kısa, uzun kol, balon kol, düğmeli, düğmesiz, ahşap düğmeli, inci düğmeli, pamuklu, keten, dar, geniş kalıplı gibi sayısız kombinasyonunu ekleyin. Bugün beyaz gömlek almaya giderken bilmeniz, seçmeniz gereken birçok detay var. 90'ların sonunda ortaya çıkan 'dünyanın tek beyaz gömlek markası' Bil's'in kuruluş amacı da bunu kanıtlıyor. Ünlü tasarımcı Bülent Erkmen danışmanlığında kurulan marka, sadece beyaz gömlek üretiyor, ama tonlarca farklı beyaz gömlekle karşımıza çıkıyor. Özgür Masur, Hakan Yıldırım, Ece Ege, Han Tümertekin, Giray Sepin gibi mimar, tasarımcı ve yazarlara "Kendi beyaz gömleğinizi tasarlasanız o nasıl bir gömlek olurdu?" denmiş, böylece tasarımcıların üslubunu taşıyan birçok gömlek ortaya çıkmış. Alfabenin 29 harfiyle yazılabilen sayısız farklı yazı gibi…
Farklı dönemlerin anlayışlarının harmanlandığı 'kırk yama' günümüzde beyaz gömlek hem başlangıçtaki gibi güvenilir işadamının imajını vücuda oturtuyor, bu sebeple hâlâ toplantı odalarında beyazlığıyla gözlerimizi dolduruyor hem de renk olarak 'katıksız, saf' halinin üzerine getirilen tasarım detaylarıyla özgür düşünmeyi savunan meslek erbabının gardırobunda katlanmış duruyor.
Bugünün beyaz gömlekleri, bize günümüzle ilgili birkaç söz daha söylüyor: Örneğin ütü gerektirmediği için çok ünlü olmuş Brooks Brothers bir gömlek "Zamanımız yok, iş seyahatleriyle dolu yoğun bir hayatımız var," derken Burberry'nin Yorkshire'lı ressam ve heykeltıraş Henry Moore'la işbirliği sonucunda ürettiği gömlekler, "Sanat hem geçmiş hem bugündür. Biz de insanlar olarak ondan etkilenen ve onu taşıyanız." diyor.
Bizdeki Milimetric, meşhur beynelmilel Ermenegildo Zegna, ABD'li Nick Graham gibi markaların kişinin vücut ölçülerine uygun olarak dikilmiş gömlekleri; seri üretimden uzaklaşıp eski ürünlere ve kişiye özel üretime yönelerek tek tip olmaktan uzaklaşmak ve kendimizi yeniden özgür hissetmek istediğimizi söylüyor.
En meşhur gömleklerden biri olan; tamamı pamuktan üretilmiş, düğmeli bir Thom Browne ya da Hermès gömlek ise günün getirdiklerine kulak asmayan, geleneksel insanların her zaman var olduğunun bir kanıtı gibi.
Girişte çektiğimiz fotoğrafta okunabilecek cümle de bu: Uzaktan aynı görünen ağaçlar, yaklaştığınızda farkını gösterir. Fotoğraftaki beş 'düz, beyaz gömlek' de; yaklaştığımızda özel dikim, geleneksel, meşhur, yeni, tasarım ağırlıklı sözcüklerini fısıldıyor. Bir turnusol kâğıdı gibi; beyaz gömleklerle dolu bir mağazada önce hepsine bakıyor; sonra ne iseniz, neyi önemsiyorsanız gizli mesajını hisseder gibi onun temsilcisini raftan çekip alıyorsunuz.