Klasik İtalyan'ın yeni sezonu
Haziran ayında, bir sonraki sezonun sunulduğu dünyanın en eski erkek moda fuarı Pitti Uomo’ya katılmak bir klasik. Her zamanki gibi fuardan yine elim kolum dolu şekilde yurda döndüm. İşte detaylar…
- Stil-Moda
- Salı 11:06 | 28 Ağustos 2018
Yazı Serhat ŞENGÜL
POP VE OPTİK OYUNLAR
Her sezon farklı bir konseptle dönüş yapan, bu sezon 94'üncü kez gerçekleşen dünyanın en eski erkek giyim fuarı Pitti Uomo'nun bu sezonki teması pop renklerle hipnotik oyunlar yaratmaktı. Çizgiler, puantiyeler ve desenlerle optik illüzyon yaratılan fuarda, yine dünyanın en tarz erkekleri buluştu. Hal böyle olunca sokak fotoğrafçılarına da gün doğdu. Ve tabii, yüzlerce marka ve tasarımcı standlarıyla gelecek yaz koleksiyonlarını görücüye çıkardı. Fuar kapsamında defileler, sunumlar, konuk ülke standları ve şovlar yine dolu dolu bir dört gün yaşattı. Şehirde gerçekleşen etkinliklerse cabası. Hepsine katılmak mümkün olmasa da, işte katıldığım defile, etkinlik ve şovlardan izlenimlerim.
ROBERTO CAVALLI
Roberto Cavalli koleksiyonları normalde piton, leopar, kaplan gibi desenlerle ve dore, gümüş gibi tonlarla bilinir. Bir süre önce Z Zegna'dan Cavalli'ye kreatif direktör olarak transfer olan Paul Surridge'in, bu denli spor geçmişiyle Cavalli gibi biraz abartılı bir markanın ilk erkek koleksiyonunda ne yapacağını merak ediyordum. Defile, Floransa'nın dış kesimlerindeki eski bir manastırın avlusunda gerçekleşti. Harika manzaraların içinden geçip avludaki yerimi aldım. Defile beyazlarla açıldı. Karşımda daha spor, güncel ve Cavalli abartısından uzak görünümler vardı. Z Zegna'nın etkisi, diye düşündüm. Sonra bulanıklaştırılmış leoparlarla markanın DNA'sına selam veriliyordu ustaca. Ve önce yılan gözlerine benzettiğim, sonradan tekrar eden kol saatleri olduğunu anladığım desenler... Defileden sonra desenlerdeki kol saatlerinin ustaca, defile saatini gösterir şekilde tasarlandığını öğrenince "Budur!" dedim.
KONUK ÜLKE: GÜRCİSTAN
Her yıl Pitti Uomo kapsamında bir ülkeye dikkat çekiliyor. Fuarın bir bölümünde o ülkenin önde gelen tasarımcıları bir araya getirilerek koleksiyonları sergileniyor. Daha önce Türkiye'nin de konuk ülke olduğu proje kapsamında bu sezonki konuksa, benim de geçtiğimiz sezonlarda moda haftası sırasında ziyaret ederek inceleme fırsatı yakaladığım Tiflisli tasarımcılarla Gürcistan'dı. Daha önce defilelerini izlediğim Situationist, Tatuna Nikolaishvili'nin de aralarında bulunduğu altı tasarımcı, erkek koleksiyonlarını geliştirmiş şekilde yer aldı fuarda. Eski dostları görür gibi hissettim. Öte yandan ilk kez erkek ürünleri tasarlamış tasarımcılar Pitti heyecanını yaşıyordu.
CRAIG GREEN
Daha önce de hakkında yazdığım, yükselişte olan İngiliz tasarımcı Floransa'da da karşıma çıkıyor. Bu sezon Pitti'nin konuk tasarımcılarından biri de o. Londra Moda Haftası kapsamında koleksiyonlarını sunan tasarımcı, bu kez İtalyan topraklarında. Hem de Floransa'nın en özel duraklarından biri olan, Uffizi Sarayı'na dahil Boboli Bahçeleri'nde... Ağaçlarla çevrili upuzun koridordan bahçenin heykellere dolu, rüya gibi havuzuna ulaşıyorum. Defile için bahçenin sonundaki küçük bir oyun sahası kadar olabilecek alanda yerimi alıyorum. Defile alanı siyah kumaş panellerle bölümlendirilmiş. Kapüşonlardan önlerini görmekte zorlanan modellerin bu paneller dolayısıyla yürüyüş yolunu karıştıracaklarını kimse hayal edememiş. Ama olsun, moral bozmak yok. Koleksiyonsa ölümden sonrasını anlatıyor. Üniformalardan devşirme parçalar, sırtlarında melek figürleri bulunan üstler, kenarlarından boylu boyunca inen kumaş parçalarıyla yürüdükçe hayalet etkisi veren pantolonlar... Hepsi bir bütün ve Craig Green en iyi yaptığı şeyi yine yapmış, dedirtiyor: Sıradan bir şeyi eksantrik hale getirmek.
MİLANO'DA BIR GÜNBATIMI ERMENEGILDO ZEGNA
Pitti Uomo sonrası tüm dünya basını Milano'ya geçiyor. Bunun sebebi hemen akabinde başlayan Milano Moda Haftası. Cuma akşamı itibariyle başlayan defilelerle dört gün boyunca sürecek erkek moda haftası da başlamış oldu. "Dört günden hafta mı olur?" demeyin. Erkek moda haftalarımız çok kan kaybetti son dönemlerde. Bunun bir sebebi yaygınlaşan (ve bence biraz da tek defileye düşürülerek masrafları kısmak için kullanılan) 'cinsiyetsizlik' teması adı altında kadın ve erkek koleksiyonlarının birleştirilerek kadın moda haftalarında erkek koleksiyonlarının da sunulması (Gucci gibi). Bir diğeri de yükselen diğer moda haftalarına doğru bir kayma yaşanması (Milano'dan ayrılıp Londra'ya dönen Burberry ve Vivienne Westwood gibi). Cuma akşamı ilk defilelerden biri olan Ermenegildo Zegna defilesine doğru yola çıkmak üzere taksiye biniyorum. Şoföre adrese bakması için davetiyeyi gösteriyorum. Şoför şaşkın. "Yalnız bu adres Milano'da değil!" Meğerse defilenin yapılacağı, İtalya'nın yayıncılık devi Mondadori Grup'un merkezi olan 'Mondadori Sarayı', Milano'nun yarım saat dışında, Linate Havalimanı'nın hemen bitişiğinde ve Segrate sınırındaymış! Bir an tereddüt etsem de, saate bakıp "Gidelim!" diyorum, "Daha vakit var!" İtalya ve saray kelimeleri yan yana gelince görüntü klasik. Yalnız adrese ulaşınca şaşkınlığımı gizleyemiyorum. Bakır rengi cam cepheli, modern mimarili bir yapı karşılıyor bu defa beni. Hatta bu haliyle bana yeni bitmiş bir bina olabileceğini düşündürüyor. Meğerse yapımına 1968 yılında başlanmış. Brezilyalı mimar Oscar Niemeyer'in Brezilya Savunma Bakanlığı için inşa ettiği binanın bir benzeri, burada yapılmış. Etrafındaki yapay göl, gün batımı, gökyüzü... Hepsi bakır rengi bu camlara yansıyarak inanılmaz bir dekor yaratıyor. Defile için oluşturulan aynadan koridorda oturuyoruz, herkes ön sırada çünkü ikinci sıra yok. Podyum o denli uzun... Mekân seçimi başta enteresan gelse de, defile başladığında nedenini anlıyorum. Güneş iyiden iyiye kızıl renge bürünerek yansıyor ayna-camlardan. Gökyüzünün rengi, binanın toprak tonları, hepsi akıllıca düşünülmüş ve koleksiyona yedirilmiş tonlar. Kreatif Direktör Alessandro Sartori'ye şapka çıkarıyorum. Defilenin bir diğer şaşırtıcı yanı ise bir tane bile klasik takım elbise olmaması. Dünyanın takım elbise devi, defilede yeni nesil takımların bile başka şeylere dönüştürülüp yeniden yorumlandığı, oldukça spor bir görünüm sunuyor bu kez. Sartori, günbatımını belki de kasıtlı seçmişti. Takım elbiselerin günbatımıydı bu.
POP VE OPTİK OYUNLAR
Her sezon farklı bir konseptle dönüş yapan, bu sezon 94'üncü kez gerçekleşen dünyanın en eski erkek giyim fuarı Pitti Uomo'nun bu sezonki teması pop renklerle hipnotik oyunlar yaratmaktı. Çizgiler, puantiyeler ve desenlerle optik illüzyon yaratılan fuarda, yine dünyanın en tarz erkekleri buluştu. Hal böyle olunca sokak fotoğrafçılarına da gün doğdu. Ve tabii, yüzlerce marka ve tasarımcı standlarıyla gelecek yaz koleksiyonlarını görücüye çıkardı. Fuar kapsamında defileler, sunumlar, konuk ülke standları ve şovlar yine dolu dolu bir dört gün yaşattı. Şehirde gerçekleşen etkinliklerse cabası. Hepsine katılmak mümkün olmasa da, işte katıldığım defile, etkinlik ve şovlardan izlenimlerim.
ROBERTO CAVALLI
Roberto Cavalli koleksiyonları normalde piton, leopar, kaplan gibi desenlerle ve dore, gümüş gibi tonlarla bilinir. Bir süre önce Z Zegna'dan Cavalli'ye kreatif direktör olarak transfer olan Paul Surridge'in, bu denli spor geçmişiyle Cavalli gibi biraz abartılı bir markanın ilk erkek koleksiyonunda ne yapacağını merak ediyordum. Defile, Floransa'nın dış kesimlerindeki eski bir manastırın avlusunda gerçekleşti. Harika manzaraların içinden geçip avludaki yerimi aldım. Defile beyazlarla açıldı. Karşımda daha spor, güncel ve Cavalli abartısından uzak görünümler vardı. Z Zegna'nın etkisi, diye düşündüm. Sonra bulanıklaştırılmış leoparlarla markanın DNA'sına selam veriliyordu ustaca. Ve önce yılan gözlerine benzettiğim, sonradan tekrar eden kol saatleri olduğunu anladığım desenler... Defileden sonra desenlerdeki kol saatlerinin ustaca, defile saatini gösterir şekilde tasarlandığını öğrenince "Budur!" dedim.
KONUK ÜLKE: GÜRCİSTAN
Her yıl Pitti Uomo kapsamında bir ülkeye dikkat çekiliyor. Fuarın bir bölümünde o ülkenin önde gelen tasarımcıları bir araya getirilerek koleksiyonları sergileniyor. Daha önce Türkiye'nin de konuk ülke olduğu proje kapsamında bu sezonki konuksa, benim de geçtiğimiz sezonlarda moda haftası sırasında ziyaret ederek inceleme fırsatı yakaladığım Tiflisli tasarımcılarla Gürcistan'dı. Daha önce defilelerini izlediğim Situationist, Tatuna Nikolaishvili'nin de aralarında bulunduğu altı tasarımcı, erkek koleksiyonlarını geliştirmiş şekilde yer aldı fuarda. Eski dostları görür gibi hissettim. Öte yandan ilk kez erkek ürünleri tasarlamış tasarımcılar Pitti heyecanını yaşıyordu.
CRAIG GREEN
Daha önce de hakkında yazdığım, yükselişte olan İngiliz tasarımcı Floransa'da da karşıma çıkıyor. Bu sezon Pitti'nin konuk tasarımcılarından biri de o. Londra Moda Haftası kapsamında koleksiyonlarını sunan tasarımcı, bu kez İtalyan topraklarında. Hem de Floransa'nın en özel duraklarından biri olan, Uffizi Sarayı'na dahil Boboli Bahçeleri'nde... Ağaçlarla çevrili upuzun koridordan bahçenin heykellere dolu, rüya gibi havuzuna ulaşıyorum. Defile için bahçenin sonundaki küçük bir oyun sahası kadar olabilecek alanda yerimi alıyorum. Defile alanı siyah kumaş panellerle bölümlendirilmiş. Kapüşonlardan önlerini görmekte zorlanan modellerin bu paneller dolayısıyla yürüyüş yolunu karıştıracaklarını kimse hayal edememiş. Ama olsun, moral bozmak yok. Koleksiyonsa ölümden sonrasını anlatıyor. Üniformalardan devşirme parçalar, sırtlarında melek figürleri bulunan üstler, kenarlarından boylu boyunca inen kumaş parçalarıyla yürüdükçe hayalet etkisi veren pantolonlar... Hepsi bir bütün ve Craig Green en iyi yaptığı şeyi yine yapmış, dedirtiyor: Sıradan bir şeyi eksantrik hale getirmek.
MİLANO'DA BIR GÜNBATIMI ERMENEGILDO ZEGNA
Pitti Uomo sonrası tüm dünya basını Milano'ya geçiyor. Bunun sebebi hemen akabinde başlayan Milano Moda Haftası. Cuma akşamı itibariyle başlayan defilelerle dört gün boyunca sürecek erkek moda haftası da başlamış oldu. "Dört günden hafta mı olur?" demeyin. Erkek moda haftalarımız çok kan kaybetti son dönemlerde. Bunun bir sebebi yaygınlaşan (ve bence biraz da tek defileye düşürülerek masrafları kısmak için kullanılan) 'cinsiyetsizlik' teması adı altında kadın ve erkek koleksiyonlarının birleştirilerek kadın moda haftalarında erkek koleksiyonlarının da sunulması (Gucci gibi). Bir diğeri de yükselen diğer moda haftalarına doğru bir kayma yaşanması (Milano'dan ayrılıp Londra'ya dönen Burberry ve Vivienne Westwood gibi). Cuma akşamı ilk defilelerden biri olan Ermenegildo Zegna defilesine doğru yola çıkmak üzere taksiye biniyorum. Şoföre adrese bakması için davetiyeyi gösteriyorum. Şoför şaşkın. "Yalnız bu adres Milano'da değil!" Meğerse defilenin yapılacağı, İtalya'nın yayıncılık devi Mondadori Grup'un merkezi olan 'Mondadori Sarayı', Milano'nun yarım saat dışında, Linate Havalimanı'nın hemen bitişiğinde ve Segrate sınırındaymış! Bir an tereddüt etsem de, saate bakıp "Gidelim!" diyorum, "Daha vakit var!" İtalya ve saray kelimeleri yan yana gelince görüntü klasik. Yalnız adrese ulaşınca şaşkınlığımı gizleyemiyorum. Bakır rengi cam cepheli, modern mimarili bir yapı karşılıyor bu defa beni. Hatta bu haliyle bana yeni bitmiş bir bina olabileceğini düşündürüyor. Meğerse yapımına 1968 yılında başlanmış. Brezilyalı mimar Oscar Niemeyer'in Brezilya Savunma Bakanlığı için inşa ettiği binanın bir benzeri, burada yapılmış. Etrafındaki yapay göl, gün batımı, gökyüzü... Hepsi bakır rengi bu camlara yansıyarak inanılmaz bir dekor yaratıyor. Defile için oluşturulan aynadan koridorda oturuyoruz, herkes ön sırada çünkü ikinci sıra yok. Podyum o denli uzun... Mekân seçimi başta enteresan gelse de, defile başladığında nedenini anlıyorum. Güneş iyiden iyiye kızıl renge bürünerek yansıyor ayna-camlardan. Gökyüzünün rengi, binanın toprak tonları, hepsi akıllıca düşünülmüş ve koleksiyona yedirilmiş tonlar. Kreatif Direktör Alessandro Sartori'ye şapka çıkarıyorum. Defilenin bir diğer şaşırtıcı yanı ise bir tane bile klasik takım elbise olmaması. Dünyanın takım elbise devi, defilede yeni nesil takımların bile başka şeylere dönüştürülüp yeniden yorumlandığı, oldukça spor bir görünüm sunuyor bu kez. Sartori, günbatımını belki de kasıtlı seçmişti. Takım elbiselerin günbatımıydı bu.