Modasever gezginlerin galaksi rehberi
Gezginler kendi içlerinde ikiye ayrılır: Gittiği her şehirde gezilmedik müze bırakmayanlar ve müzeleri sıkıcı bularak yeme, içme ve eğlence mekânlarını keşfetmeye koyulanlar. Ancak bu defa her iki gruptan modaseverleri tek bir çatı altında toplayan müzeler söz konusu. Hazır; "Turist" konseptli bir sayı hazırlamışken, bugün hâlâ tartışma konusu olup kitleleri bölen moda müzelerini sizin için derledik.
- Stil-Moda
- Perşembe 15:22 | 18 Ekim 2018
Yazı Gökçecan YÜREKLİ
Eski Yunancada 'bilimler tapınağı' anlamındaki 'mouseion' kelimesinden türeyerek günümüzdeki halini alan 'müze'lerin tarihi, M.Ö. 300 yılına, İskenderiye'nin I. Ptolemaios zamanına kadar dayanıyor. Müze ismi verilen ilk bina, sonradan 'üniversite' adıyla, sanata ve bilime değer veren okulların bir araya gelmesiyle oluşan bir yapı olsa da, ilerleyen zamanda müzeler, sanat eserleriyle doldurulmaya başlanmış. Amerika kıtasının keşfi nin ardından insanların geçmişte yapılan eserlere duyduğu ilgi arttıkça, antika eşya toplama merakı dünyaya çapında yayılmış ve toplanan eşyalar müzeler için malzeme teşkil etmiş. Bilim kavramı doğduktan sonra ise, yapılan araştırmalarda müzelerde sergilenen eşyalardan yararlanılmış. İlk modern manada müze ise, 1683 yılında Oxford Üniversitesi'nde kurulmuş.
Moda müzeciliği kolunun ise, bu kadar köklü müze tarihiyle kıyaslandığında çok daha yeni olduğunu söyleyebiliriz. Sergilenmeye değer bulunan dönem kostümleri sayesinde kendi ismini kazanan 'moda müzeleri'nin tarihi, ilk giysinin bir müzeye döneminin tanığı olarak kabul edilmesiyle başlar. Her ne kadar bazı kaynaklarda bu tarihten önce de kostümlerin toplandığı belirtilse de, giysilerin 'müzede sergilenebilir' statüsüne erişmesi, moda tarihçilerine göre 1930'lı yıllara dayanır. 1960'lı yıllardan itibaren ise, çağdaş modanın müzelere girmeye başladığı gözlenir.
Dünyanın önde gelen moda müzelerinin çoğunun ortak noktası; giysilerin moda tarihine tanıklık etmesi ve onlar aracılığıyla toplumu, dönemlerindeki halkın yaşam biçmini, ekonomisini, sosyal yapısını vb. özelliklerini yansıtabileceğine inanan kurumlar olmasıdır. Aynı müzeler, genelde bağışçılarının hediye ettiği koleksiyonlara ev sahipliği yaparak kapılarını açar ve dernekler, vakıflar, akademik örgütler gibi grupları arkalarına alarak ilgililerine hizmet vermeye devam eder.
Müze turumuza, modadan da öte, tüm dünyada akla ilk gelen müzelerden biriyle başlayalım: The MET. Yıllardır, müze kapsamındaki Kostüm Enstitüsü tarafından gerçekleştirilen, dillere destan gala geceleri sayesinde moda dünyasının yakından takip ettiği, sanat camiası bir yana tüm dünyadaki en çok ziyaret edilen sanat müzelerinden biri olan Metropolitan Sanat Müzesi, içerisinde, her yıl birbirinden farklı sergilere ev sahipliği yapan bir kostüm birimi bulunduruyor. 1937 yılında ilk sergisi açılan, Neighborhood Playhouse Tiyatrosu'nun kurucuları kız kardeşler ve çalıştıkları iki kostüm tasarımcısı tarafından kurulan 'The Museum of Costume Art', 1946 yılında bugün dev bir kurum haline gelen müze ile birleşmiş ve 1959 yılında Kostüm Enstitüsü'nü diğer kısımlardan ayırarak moda çevrelerinin desteğini almış.
Moda müzelerinin ilk örneklerinden olan bu birim, ABD ekonomisi için savaş döneminde bile tasarımcılarına ilham vermek için kullanılmış. İki yıllık bir renovasyon çalışmasının ardından 2014 yılında kapılarını tekrar açan enstitü, Vogue'un efsanevi yayın yönetmeninin ismini alarak 'Anna Wintour Kostüm Merkezi' olarak yeniden adlandırıldı. Yukarıda bahsi geçen Met Gala'nın asıl amacı ise, müze için bağış toplamak. Eleonor Lambert tarafından başlatılan bu gelenek, zamanla bir PR çalışmasına dönüşse de, modanın bir sanat formu olduğunu savunan Lambert sayesinde müzeye her yıl çok büyük gelir sağlıyor. Geleneği devam ettiren ise, Vogue eski editörlerinden Diana Vreeland olmuş. Müzeye kreatif danışmanlık yapan Vreeland'in editoryal bakış açısı sayesinde ilgi artmış ve müze, 70'li yıllarda şaşalı dönemler geçirmiş. ABD'nin en büyük sanat müzesi olan MET çatısı altında bulunan Kostüm Enstitüsü'nde, beş farklı kıtadan 35 binden fazla kostüm ve aksesuar sergileniyor. Metropolitan Sanat Müzesi Kostüm Enstitüsü'nün koleksiyonları arasında ise, couture'ün babası olarak tanımlanan Charles Frederick Worth'ten 60'lı yılların parlayan ismi Coco Chanel'e; 70'lerin punk kraliçesi Vivienne Westwood'dan kıyafette inovasyon yaratan Elsa Schiaparelli'ye; Christian Dior'dan postmodern tasarımcı Rei Kawakubo'ya; 21.yüzyılın olaylarıyla ve akıl almaz tasarımlarıyla meşhur Alexander McQueen'e kadar moda dünyasında önemli dönüm noktaları yaratan isimlerin çalışmaları yer alıyor. New York'a yolunuz düştüğünde uğramazsanız pişman olabileceğiniz nitelikte koleksiyonlara ev sahipliği yapan müzenin her yıl düzenlediği galanın bu yılki sınırsız bir hayal gücünden ilham alıyor, dersek abartmış olmayız. Yüksek modanın Katolik dünyayla buluştuğu Heavenly Bodies: Fashion and the Catholic Imagination sergisini ve aynı konseptteki kıyafet koduyla gala gecesine katılan ünlü isimleri merakla bekliyoruz.
Yves Saint Laurent Museum, Paris
Sanatın neredeyse hiçbir türünün devlet desteğine ihtiyacı olmadığı, bunun için bir Kültür Bakanlığı kurmaya gerek görmeyen ABD'den devam edelim… ABD sistemi, kültür ve sanatı, 'devletin her türlü tasarrufundan özgür şekilde, kendi doğası içinde gelişmesi gereken unsurlar'dan biri olarak gördüğü için bir Kültür Bakanlığı tesis etmiyor. Müzeler ve kütüphaneler, kâr amacı gütmeyen sivil toplum kuruluşlarının, vakıfl arın ya da yerel yönetimlerin himayesi altında bulunuyor ve yazıda ismi geçen ABD müzeleri başta olmak üzere birçok müze, belirli etik ve standart koşulları sağlayarak Amerikan Müzeler Birliği üyesi olabiliyor. Özel sektörün, sanat hayatına olağanüstü düzeyde bir yatırım yaptığını da hemen belirtelim.
Bahsi geçen birliğin en kuvvetli üyelerinden, aynı zamanda dünyanın en bilinen moda müzelerinden biri de; yine dünyanın en iyi moda okullarından biri olan Fashion Institute of Technology'nin (FIT) kendi müzesi. Yılda 100 bini aşkın kişinin ziyaret ettiği The Museum at FIT, "New York'un en moda müzesi." mottosuyla 1969 yılında kurulmuş ve moda düyasını geliştirmek, farkındalığı arttırmak için sergilerini, programlarını ve yayınlarını halka sunmuş. Müzenin kendisi kadar direktörü de ünlü; tanınan moda araştımacılarından Valerie Steele, 2003 yılından beri direktörlük koltuğunda oturuyor. Müzenin en sevilen ve bilinen özelliği ise, sergilere akademik açıdan yaklaşırken aynı zamanda eğlenceli kılmayı başarabilmesi ve bu konuda cesur olması. Yaklaşık 50 bin parçadan oluşan müze koleksiyonunda 18. yüzyıldan bugüne modanın en önemli isimlerinin tasarımları yer alıyor. Önümüzdeki aylarda ise sırasıyla, Moda ve Tekstil Tarihi Bölümü'nde Fashion Unraveled ve Fabric in Fashion sergileri, Özel Sergiler Bölümü'nde Pink: The History of a Punk, Pretty, Powerful Color sergisi 2019 yılının Mayıs ayına kadar gezilebilir.
Moda ekonomiye katkı sağlayan büyük bir sektör olduğu için eğitimine önem verilen ABD'de, okullara bağlı olan müzelere çok sık rastlayabiliyoruz. Tıpkı FIT Müzesi gibi, Los Angeles'daki Fashion Institute of Design and Merchan dising Museum and Galleries de; moda öğrencilerine, araştırmacılarına ve moda tarihi ile ilgilenen herkese bir hediye niteliğinde kurulmuş. Müze direktörü Barbara Bundy, FIDM Müzesi ve Kütüphanesi'nin misyonunun, moda objelerini toplamak, muhafaza etmek, öğrencilerin araştırmalarında, derslerinde kullanmak üzere onlara sunmak ve yaratıcı sanat dünyasına göstermek olduğunu söylüyor. Los Angeles'ta merkezi bulunan müze, aynı zamanda San Francisco, Orange County ve San Diego kampüslerine de zamanla yayılmış. FIDM Müzesi bugün, binlerce bağışçısı sayesinde 200 yıllık tarihi kapsayan, 15 binden fazla parçasıyla modaseverlere kapılarını açıyor. Yolunuz düşerse, müzenin Los Angeles'taki merkez galerisinde, 7 Temmuz tarihine kadar Acquiring Beauty: FIDM Museum Fashion Council, Est. 2011 sergisini, Orange County kampüsünde ise Thierry Mugler: Alien to Angel sergisini gezebilirsiniz.
ABD'nin bir diğer üniversiteye bağlı moda müzesi de, Georgia eyaletinin başkenti Atlanta'da karşımıza çıkıyor. Savannah College of Art and Design'a bağlı SCAD FASH Museum of Fashion + Film, tıpkı okulda olduğu gibi, modanın yanı sıra, film yapımı konusuna da yer veriyor. Modayı evrensel bir dil ve giysileri kimlik belirleme yolu olarak gördüklerini söyleyen SCAD Başkanı ve kurucusu Paula Wallace, moda tasarımının geleceğine ışık tuttuklarını, geçmişin ilkelerini şimdinin kavramlarına uyarlarken yol gösterici olduklarını ekliyor. Müzede, 12 Ağustos tarihine kadar, Emmy ve Golden Globe ödülü kazanmış MGM dizisi 'The Handmade's Tale'in Ane Crabtree tarafından tasarlanan kostümlerinin gösterileceği Dressing for Dystopia ve 30 Eylül tarihine kadar, ikonik moda fütüristini konu alan Pierre Cardin: Pursuit of the Future sergilerini gezebilirsiniz.
Dünyanın moda başkentlerinden Londra'da da, en az ABD'deki kadar moda ile içli dışlı müzelere rastlayabilirsiniz. Sanat müzeleri söz konusu olduğunda, yalnızca Londra'da değil, tüm dünyada akla gelen ilk müzelerden biri olan Victoria and Albert Museum ile başlayalım… Kronolojik olarak 5000 yıldan fazla insan tarihine ve 2.3 milyonu aşan esere evsahipliği yapan müze; moda, tekstil ve mücevherat konusunda eşsiz bir kaynağa sahip. V & A Müzesi, Birleşik Devletler'in birçok yerel koleksiyonunu bünyesinde barındırırken, dünya tarihini, sanat ve kültür eserleri aracılığıyla sunan sayısız süreli sergiye ev sahipliği yapıyor aynı zamanda. Diğer moda müzeleri gibi, öğrencilere ve araştırmacılara mükemmel bir kaynak yaratan müzede, modanın dışında mimari, mobilya, fotoğrafçılık, heykel, resim, cam, seramik, kitap sanatı, Asya sanatı ve tasarımı, tiyatro gibi birçok konuda sergiye ve dolayısıyla kaynağa ulaşabilirsiniz. Ücretsiz giriş imkânı sağlayan birçok sergiyi ağırlayan müzede, 19 Ağustos'a kadar Printing a New World: Commercial Graphics in the 1930s, 16 Eylül'e kadar Lustrous Surfaces, 2019 yılının Temmuz ayına kadar ise Fashioned from Nature sergilerini gezebilirsiniz. Dijital dünyada çok iddialı olan V & A Müzesi'nin web sitesinde ise; etkinlikleri, performansları vb. organizasyonları takip edebilirsiniz.
La Maison Dior, Granville
Genelde moda tarihine ışık tutmak amacıyla eski dönemleri konu alan koleksiyonları barındıran müzelerin yanı sıra, çağdaş moda akımlarını yansıtan sergileri süreli ağırlayan galeriler de modasever gezginlerin dikkatini çekiyor. Tarihi müzeleri gezmek, her ne kadar bir gezinin neredeyse ilk şartı kabul edilse de, ilgi alanları doğrultusunda galeri gibi mekânları gezmenin çok daha ilgi çekici olduğunu itiraf edebiliriz. İngiliz tasarımcı Zandra Rhodes tarafından 2003 yılında Londra'da kurulan Fashion and Textile Museum, yeni nesil trendlere yer veren sergileri ağırlayan müzelerden bir tanesi örneğin. Şimdiye kadar ilgi çekici sayısız serginin düzenlendiği müzede, tüm bunların yanı sıra öğrenciler ve sektör çalışanları için kurslar düzenleniyor, şehrin geliştirilmek istenen kreatif yönü göz önünde bulundurularak birbirinden ilginç konuları ele alan provokatif konuşmacılar ağırlanıyor. İngiltere'de, çağdaş sanatı kullanan vitrin tasarımı gelişimine odaklanan tek müze olan FTM London'da, 23 Eylül'e kadar Orla Kiely: A Life in Pattern, 20 Ocak 2019'a kadar Night and Day – 1930s Fashion and Photographs sergilerini görebilirsiniz.
Yine Londra'da yukarıda ismi geçen müzelerin yanı sıra, London College of Fashion'a bağlı Fashion Space Gallery'de çağdaş moda sergilerini gezebilir; şovları, performansları ve enstalasyonları izleyebilirsiniz. Şehrin ikonik tarihi yapılarından biri olan Somerset House'da aralarında moda sergilerine de yer verilen birçok etkinliğe katılabilir, Londra moda endüstrisinde takip ettiğiniz herhangi bir isme her an rastlayabilirsiniz. Dünyanın ilk portre müzesi olan The National Portrait Gallery'de gittikçe sıklaşan moda sergilerinin olduğunu hatırlatalım; BOSS'un sponsorluğunda gerçekleşecek olan, 1982'de Andy Warhol tarafından ilk kez basılı bir esere konu olduğunda duruşuyla, şarkılarıyla, kıyafetleriyle bir dünya ikonu haline gelen Michael Jackson'a adanan Michael Jackson: On the Wall sergisi, sanatçının 60. doğum (29 Ağustos 2018) denk gelen bir süreyi kapsayarak 21 Ekim tarihine kadar gezilebilir. Eğer Londra gezinizde modaya doymaya kararlıysanız; gitmeden önce şehrin ödüllü müzelerinden Museum of London'ın, dünyaca ünlü Saatchi Gallery'nin, Design Museum'un ve son olarak The Photographers' Gallery'nin takvimlerine göz gezdirmenizi tavsiye ediyoruz.
Şimdi; moda endüstrisine çok büyük isimler kazandırmış bir ülkeye yani Fransa'ya çeviriyoruz yönümüzü. Fakat tahmin ettiğiniz gibi Paris'ten değil, Granville'den başlıyoruz. Fransız couturier Christian Dior'un hayranlarındansanız; Paris'e trenle 3-4 saat uzaklıkta bulunan La Maison Dior'u mutlaka görmeniz gerekiyor, desek abartmış olmayız. Dior'un doğup büyüdüğü büyüleyici Fransız kentinde bulunan müze, tasarımcının bizzat ailesiyle yaşadığı ev dönüştürülerek inşa edilmiş. Gençliğinde resim yapan sanatçının kişisel resim koleksiyonu da bu müzede yer alıyor. Benzersiz kostümlerin ve tasarımcıya ait eskizlerin sergilendiği müzede, kıyafet ve aksesuarlara ek olarak, 20. Yüzyılın farklı dönemlerinde kullanılan kozmetik ürünler de bulunuyor. Birçok kez tasarımcının anısına yapılan etkinliklere, sunumlara ve moda şovlarına evsahipliği yapan Dior Evi'nde, 7 Temmuz'a kadar The Roots of the Legend sergisini gezebilirsiniz.
Modanın dev isimlerinden Yves Saint Laurent'ın da tıpkı önceleri birlikte çalıştığı Dior gibi kendi adıyla bir müzesi var. Saint Laurent Haute Couture evinin kapanmasından tam 15 yıl sonra, geçtiğiz sene Paris'te açılan Musée Yves Saint Laurent, 1974'ten 2002'ye kadar markanın tasarım sürecine ev sahipliği yapan, aynı zamanda Pierre Bergé – Yves Saint Lauren Vakfı'nın ana merkezi olan binadan dönüştürülerek bugünkü halini aldı. Tasarımcının aynı zamanda yakın dostları olan Nathalie Criniére ve Jacques Grange tarafından tasarlanan müzede, Saint Laurent'ın 1962'de hazırladığı ilk koleksiyonundan başlayarak tüm tasarımlarını, ilham kaynaklarını ve sevdiği özel eşyaları görebilirsiniz. Tasarımcı ve hayat arkadaşı Pierre Bergé, yıllarca markanın yaratım sürecine ait tüm detayları titizlikle saklamış ve küratörler, bu zengin koleksiyonun içinden 5 bin adet giysi ve 15 bin adet aksesuar seçerek müzeye yerleştirmişler.
Paris'in moda başkentleri arasındaki yerini korumasında büyük payı olan tasarımcının stüdyosu da aynen kendisinin kullandığı gibi müzede yerini almış. Ayrıca, yine geçtiğimiz sene Paris'in ardından, tasarımcının ustalık dönemlerini geçirdiği Marakeş'teki Museé Yves Saint Laurent Marrakech de kapılarını açtı. Moda duayeninin çok sevdiği, meşhur mavi renkli, dev kaktüslerle tamamlanan evi Les Jardins Majorelle'in hemen yanına yapılan müze, çok kısa sürede şehrin en ilgi gören noktalarından biri haline geldi. Daimi sergilerin yanında geçici sergilerin de yer verildiği müzede, her koleksiyon için düşünülmüş defi le teması ile ziyaretçilere geçmişi göstermeyi hedeflemiş küratörler. Müzenin yanı sıra, araştırmacılara yönelik bir de kütüphane yer alıyor. Kısacası, Yves Saint Laurent'ın ve yarattığı dev markanın hayranlarındansanız Paris'e ya da Marakeş'e yolunuz düştüğünde, ilk uğrak noktalarınızdan birinin bu müzeler olması gerektiğini söyleyebiliriz.
Musee Yves Saint Laurent, Marrakech
Paris'te kaldığımız yerden devam edelim… Ünlü tasarımcılara adanmış müzelerin yanı sıra, Paris'in moda müzesi olarak bilinen Palais Galliera, 1920 yılında Moda ve Kostüm Tarihi Birliği'nin 200 parçalık bir kostüm koleksiyonunu Paris şehrine bağışlamasıyla temeli oluşan bir moda müzesi. Şehir yönetimi bu koleksiyonu ilk önce, Paris'in şehir müzesi olarak bilinen Museé Carnavalet'e bağışlamış; ancak koleksiyon için, o dönemde şehir müzesinde bir bölüm bulunamamış.
II. Dünya Savaşı'nın ardından moda endüstrisini tekrar hareketlendirmeye çalışan Paris şehir yönetimi, kostüm müzeciliğinin etkisinin farkına varmış ve koleksiyon için gittikçe genişleyen alanlar ayırmış. Koleksiyon ancak, 1977'de şu anki mekânı olan müzede sergilenmeye başlamış ve Palais Galliera, Paris'in 'Moda ve Kostüm Müzesi' lakabını almış. Bir dönem renovasyon için kapanan, 2013 yılında tekrar açılan müze, şu an sadece süreli sergilere ev sahipliği yapıyor. Müzede, 15 Temmuz'a kadar Margiela/Galliera, 1989-2009 sergisini görebilirsiniz.
Fransız modasının bahsi geçerken dantelden bahsetmemek eksiklik olur; zira dünyanın en iyi dantellerinin üretildiği Fransız şehri Alençon'da bu konuya odaklanan bir müze bulunuyor. Özellikle dantel meraklıları için oldukça geniş bir koleksiyon sunan Museum of Fine Arts and Lace, Paris'in yalnızca 160km uzağında bulunuyor. Les Arts Decoratifs de, yine Paris'e gittinizde uğramanız gereken duraklar arasında yer alıyor. Şehrin üç farklı noktasına ayrılan müzenin en bilineni Museé des Arts Décoratifs, turistlerin uğrak noktası Louvre Müzesi'nin içinde yer alıyor. Diğer ikisi ise, Camondo Otel'inin içindeki Museé Nissim de Camondo ve Raspail'de yer alan yine aynı isimli müze. Müzenin Louvre'da yer alan bölümünde 2 Eylül'e kadar Margiela, les années Hermés sergisini gezebilir, Camondo Ailesi'nin evinden dönüştürülen binasında ise, içinde yer alan koleksiyonları gezip, müzenin görkemli restoranında yemek yiyebilirsiniz.
Batı Avrupa'nın bir diğer moda ülkesi İtalya'da da gezmeye değer birçok moda müzesi mevcut. Başta, ülkenin en güzel şehirlerinden biri olan Floransa'da. İtalyan tasarımcı Salvatore Ferragamo ve aynı ismi taşıyan markasına adanmış bir müze bulunuyor burada. 1995 yılında açılan Museo Salvatore Ferragamo, tasarımcının tasarım hayatının yanında özel hayatına dair birçok esere evsahipliği yapıyor. Müzede bu sıralar, Ferragamo'nun İtalya'ya dönüşünün 90. yılı olması sebebiyle açılan The Return to Italy sergisini gezebilirsiniz. Tıpkı Salvatore Ferragamo gibi, Floransa'da yer alan ve markaya adanan bir diğer müze de Gucci Museo. 1921'de Floransa'da deri eşyalar üreten bir aile işletmesi olarak başlayan marka, bugünün moda devine evrilmesinin 90. yılında bir müze kurdu.
Dünyanın en büyük çağdaş sanat koleksiyonerleri arasında sayılan markanın bugünkü sahibi, Fransız iş adamı François Pinault'nun Christie's Müzayede Evi'nin ortağı olduğunu ekleyelim. Sanat ve müzeciliğe bu denli ilgili bir patronun sahibi olduğu şirketler grubunun markaları için kurulan müzeler de şaşırtmıyor dolayısıyla. Gucci Müzesi'ne geri dönecek olursak; Floransa'nın göz bebeği Palazzo Vecchio yakınında yer alan müze şekil değiştirdi ve bugünkü tasarımcısı Alessandro Michele'nin isteğiyle, daha verimli ve aktif bir alana dönüştürülen Gucci Gardens'ın içinde yer almaya başladı. Michele, tıpkı koleksiyonlarında olduğu gibi, Gucci Gardens'ı da markanın geleneksel mirasını günümüze uyarlayan bir proje olarak hayata geçirdi. Klasik müze anlayışının interaktif bir deneyime evrilmesi sanatın, yemeğin ve modanın bir arada bulunduğu Gucci'nin yeni mekânında kaçınılmaz hale geldi. Kısacası yolunuz Floransa'ya düşerse, kendinizi o muhteşem sokaklarda kaybolmaya bırakmadan önce Gucci Gardens'ı ziyaret etmeniz şart!
İtalya'da yer alan önemli moda müzelerinden biri de Venedik'teki Palazzo Fortuny. 20. yüzyılın başlarında tarihi açıdan oldukça önemli ve şık tasarımlara imza atan İspanyol Mariano Fortuny'nin anısına oluşturulan müzede, tasarımcıya ait birçok önemli parça sergileniyor. Bir dönemin ünlü ailelerinden biri olan Pesaro'lara ait gotik mimarideki evi, tasarımcı satın almış ve atölye haline getirmiş. Daha sonra, tasarımcının eşi tarafından şehre bırakılmış ve uzun bir renovasyondan geçirilmiş. Tasarımcılığın yanında ressam ve fotoğrafçı da olan Fortuny'nin en bilinen buluşu, tiyatroda gökyüzü etkisi yaratırken kullanılan Fortuny Kubbesi'dir. Müzede 23 Temmuz tarihine kadar, Spring at Palazzo Fortuny. An Italıan Collection. Artworks from Merlini Collection sergisini görebilirsiniz.
Yukarıda bahsettiğimiz, modanın kalbinin attığı ülkelerin dışında moda müzelerine ev sahipliği yapan birçok şehir yer alıyor tüm dünyada. Avrupa'dan örnekler vermeye devam edelim… İspanya'nın Bask Bölgesi'ndeki Balenciaga Müzesi, modacının doğduğu yer olan Getaria'da, 2011 yılında kapılarını açmıştı. Tasarımcının ikonik elbiseleri, ceketleri ve markanın 20. yüzyıla ait birçok tasarımı bu müzede sergileniyor. Madrid'in Kostüm Müzesi olarak da anılan Museo del Traje, 2004'ten beri hizmet veriyor. Dünyanın en büyük aksesuar müzesi ise Amsterdam'da bulunuyor. Çanta Müzesi olarak anılan, asıl ismi Tassen Museum Hendrikje olan müzede, İncil kılıfl arından Ortaçağ'daki erkek para cüzdanlarına kadar çok sayıda parça bulunuyor. 16. yüzyıldan Fransız Prenses Maria Leszinka'nın gelin çantası, Emilio Pucci'nin 1960'lardan ilham aldığı el çantası, Judith Leiber'in kedi çantası ve Yves Saint Laurent'in kristal işlemeli portföy çantası gibi ikonik parçaların yer aldığı müzeyi, bir Amsterdam seyahatinizde mutlaka gezmenizi öneriyoruz. 1988'de Londra Moda Haftası'nda yer almalarıyla tanınan altı Belçikalı moda tasarımcısı; Walter Van Beirendonck, Ann Demeulemeester, Dries Van Noten, Dirk Van Saene, Dirk Bikkembergs ve Marina Yee, diğer adları ile Anvers Altılısı, moda dünyasında bugüne dek ülkelerini iyi bir şekilde temsil ederek önemli başarılara imza attı. 2002'de onların eserlerinden yola çıkarak açılan Anvers'teki Mode Museum (MoMu)'da, müze koleksiyonlarının yanı sıra günümüz tasarımcılarının eserlerinin de yer aldığı 25 binden fazla eser sergileniyor.
Avrupa'dan uzaklaştığımızda göze çarpan müzelerden biri de Toronto'daki Bata Ayakkabı Müzesi oluyor. Türkiye'de de bir dönem bulunan ayakkabı markası Bata'ya ait müzede, 4.500 yıllık ayakkabı tarihine tanıklık edebilirsiniz. Her ayakkabının bir hikâyesi olması gerektiğine inanan müze yetkilileri, Elton John, Elvis Presley ve Kraliçe Victoria gibi isimlerin ayakkabılarına da müzede yer vermiş. Şaşırtacak bir destinasyona değinelim bir de: Güney Kore. 2012'de ziyarete açılan Simone El Çantaları Müzesi, antik çanta koleksiyonu açısından oldukça önemli bir müze olarak anılıyor. Müze koleksiyonunda 16. yüzyıl İngiltere'sinden şekerleme çantaları, 19. Yüzyıl Avrupa'sından 'pinti' insanların el çantaları, 1790'lar Amerika'sından mektup kılıfları ve 19. yüzyıl Almanya'sından iç çamaşırı çantaları yer alıyor. İki katlı müzenin modaseverleri tarihi bir çanta yolculuğuna çıkaracağına şüphe yok. Son olarak Kyoto'dayız… Japonya'nın güzel şehrinde yer alan Kyoto Costume Institute, çağdaş batı modasını geçmişi ve bugünü yorumlamak için kullanan, modanın sosyal, ekonomik ve toplumsal bir olgu olduğunu kabul eden değerli müzelerden bir tanesi. 17. yüzyıldan başlayarak yaklaşık 12 bin parçadan oluşan koleksiyonda, bin parçalık Comme des Garçons bağışı bulunuyor. Tashcen'in iki ciltlik ünlü kitabı Fashion, A History from the 18th to the 20th Century dahil olmak üzere birçok kitabı moda sektörüne kazandıran Kyoto Kostüm Enstitüsü, Japon tasarımcı Rei Kawakubo'ya da müzede geniş yer ayırıyor.
Dünyanın birçok yerinden verdiğimiz bu örneklere, ileride Türkiye'den de eklemeler yapabilme umudumuz sürüyor. Zaman zaman geçmiş dönem kostümlerine yer verilen sergilere ev sahipliği yapan müzelerimiz bulunsa da, tam anlamıyla bir moda müzesi olarak adlandırabileceğimiz bir mekânımız bulunmuyor henüz. Yine de, Vehbi Koç'un eşi Sadberk Hanım'ın kişisel koleksiyonuna ev sahipliği yapan Sadberk Hanım Müzesi'ne değinmeden geçmeyelim. Türkiye'nin ilk özel müzesi olma sıfatını taşıyan bu müzede, giysi, işleme, porselen ve takılar yer alıyor.
Ülkemizde kültür ve sanata verilen önem, yavaş yavaş da olsa artıyor. Tarihi açıdan dünyanın en güzel topraklarına sahip olsak da, bunu korumak konusunda zorluk çekiyoruz. Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda, moda müzelerinin lüks kategorisine girdiği bir gerçek. Yine de, Mardin Bienali'ni gerçekleştirebilen, İstanbul'un tarihi yarımadasında Yeditepe Bienali'ni destekleyen ve bu organizasyonlar gibi nicelerinin düzenlenmesini sağlayan, sanata, sanatçıya önem veren kurumlar, markalar ve bilimum destekçiler var oldukça ülkenin bu alanının gelişmeye devam etmesi kaçınılmaz. Daha fazla koleksiyonun müzeye dönüştürülebilmesi, kostüm tarihinin ve kültürünün göz önüne serilebilmesi için gerekli olan tek destek ve ilgi.
Victoria and Albert Museum, Londra
Museum of Bags and Purses, Amsterdam
Metropolitan Museum of Art, NYC