Noah Wyle Biraz Anlayış İstiyor
“The Pitt” geçtiğimiz günlerde sezon finalini yaptı; başroldeki oyuncu, Dr. Robby’nin kırılma anını değerlendiriyor.
Yazı Brady Langmann
Çeviri Zeynep Dallı
Kapak Fotoğrafı Max
"Dalgalar başının üzerinden geçiyor ve sonunda suyun dibine batıyor," diyor Wyle Esquire'a. "Karakter onu bulduğumuzda, kendini kurtarmak için elinden gelen her şeyi yapıyor."
Sezon finalini henüz izlemediyseniz spoiler içerir.
Bir saat üç dakika. Muhtemelen sizi şaşırtmaz: "The Pitt"te bir kez daha detaylara olağanüstü dikkat eden bir acil servis doktorunu canlandıran Noah Wyle (yaşamla ölüm arasındaki farkın çoğu zaman saniyelerle belirlendiğini çok iyi bilen biri) önündeki toplantıya tam olarak bu kadar süre kaldığını söylüyor. Bunun nedeni pazartesi sabahı benimle Zoom üzerinden konuşmak istememesi değil; ikinci sezon hakkında fazla erken soru sormuş olmam. Bir saat üç dakika mı? Bu, Max'in büyük çıkış yapan hastane dramasının ikinci sezonu için yapılacak senaryo toplantısına kadar kalan süre.
"Beni heyecanlandıran şey şu oldu," diyor Wyle. "Sağlık sektöründeki insanlar ve izleyiciler karakterlerle birebir özdeşleşti. Şimdi artık mesele şu: Onları nereye götürürsek götürelim, ayakları yere basmalı, inandırıcı olmalı ve karakterleriyle tutarlı olmalı. Çok sansasyonel olmamıza gerek yok. Sırf dikkat çekmek için balıklama atlamaya da gerek yok. Formatımıza sadık kalmamız ve 'Şimdi bu karakterler nerede olurlardı? Tam burada olurlardı!' dememiz yeterli."
Ben de konuyu biraz erken açtım. Bu perşembe gecesi, "The Pitt", "8 P.M." isimli sondan bir önceki bölümünü Max'te yayınladı. Bu bölümde, Wyle'ın canlandırdığı Dr. Robby'nin Pitt Fest'teki kitlesel silahlı saldırının ardından yıkılan hayatıyla başa çıkmaya çalıştığını görüyoruz. Olayda kız arkadaşını kaybeden, Robby'nin neredeyse üvey oğlu sayılabilecek bir genç, suçun sorumluluğunu ona yüklüyor. Robby hâlâ pandemi sırasında ölen akıl hocasının yasını tutuyor. Üstelik ekibini, yürek parçalayan vakalarla dolu imkânsız bir nöbetin içinden geçirmiş durumda. "Dalgalar başının üzerinden geçiyor ve sonunda batıyor," diyor Wyle. "O noktadan onu bulduğumuz ana kadar olan süreçte, Robby kendini bu girdabın altından kurtarmak için elinden geleni yapıyor."
Wyle ile yaptığım bu röportaj, onunla "The Pitt" hakkında ikinci kez konuştuğum zamandı; ilkini şubat ayında SAG-AFTRA Vakfı Paneli'nde gerçekleştirmiştik. O zamanlar "The Pitt", özellikle sağlık çalışanları tarafından medikal doğruluğu nedeniyle övgüyle karşılanıyor, özel bir dizi olarak görülüyordu. Ancak 12. bölümle birlikte bir şeyler değişti. Dizi yalnızca doktorlara ve hemşirelere ses vererek büyük bir iş başarmakla kalmadı –ki bu bile başlı başına önemli– aynı zamanda çok daha iddialı bir vizyon sundu. Wyle'ın, bir başka ER mezunu R. Scott Gemmill ile birlikte hayata geçirdiği bu dizi, artık belli ki sonbaharda Emmy Ödülleri'nde adını duyuracak olan önemli bir televizyon eseri haline geldi.
Aşağıda Wyle, 14. bölümle ilgili düşüncelerini, sağlık dünyasından gelen tepkileri ve dizinin ABD'deki genç erkeklerin yaşadığı zorluklar hakkında söylediklerini paylaşıyor.
Fotoğraf Max
"Dizi en başından beri bir kahramanı yapıbozuma uğratmakla ilgiliydi. Amaç, 'çok yetenekli, bilgili, güvenilir, sorumluluk sahibi' bir kahraman yaratıp onu yavaş yavaş çözmekti."
Son konuşmamızda, insanlar henüz "The Pitt"i keşfetmemişti. Ama 12. bölümle birlikte işler değişti gibi. Şimdi insanlar bu diziyi konuşuyor.
Doğru. Başlangıçta çok izoleydik. Kim izliyor, hiçbir fikrim yoktu. Sonra bir baktım, birçok yayın diziden bahsetmeye başlamış. Gelen kutum, mesajlarla doldu. Popülerliği ölçmek artık zor. Eskiden Los Angeles Times'ta dizi reytingleri yayınlanırdı, kaç hane izlemiş, bilirdik. Şimdi daha gizemli. 12. bölüm, diziyi "hastane draması" kimliğinden çıkarıp çok daha ciddi bir tez metnine dönüştürdü.
Saldırı başladığı anda, dizinin artık acil servis üzerinden bugünün ABD'sini anlattığı çok net hissediliyor. Bu gerçekten bir tez gibi.
Dizi en başından beri bir kahramanı yapıbozuma uğratmakla ilgiliydi. Amaç, "çok yetenekli, bilgili, güvenilir, sorumluluk sahibi" bir kahraman yaratıp onu yavaş yavaş çözmekti. Ve tam da her şeyin kötüye gittiği anda, onu atının üstünde kurtarıcı olarak görmeyi beklerken o at geliyor ama üzerinde binici yok. Bu, seyirci için sarsıcı bir deneyim çünkü karakterin günü kurtarmasına alışmışsınız. Ama o gelmeyince tüm sistemin ne kadar kırılgan olduğunu fark ediyorsunuz. Bu insanlar, her gün sınırlarının sonuna kadar zorlanıyor. Ve onların sağlığı aslında bizim sağlığımız demek.
Fotoğraf Getty Images
"Hepimiz hata yapabiliriz," diyor Wyle. "Hepimiz bu işi birlikte çözmeye çalışıyoruz. Büyürken biraz hoşgörüye izin verilmesi gerektiğine inanıyorum. Her şeyi sürekli siyah-beyaz görmek, artık dünyamız için gerçekten sorunlu bir hale geldi."
Bu bölümde Robby ile Whitaker arasında geçen sahnede bu çok net hissediliyor.
İnancını yitirmiş birini kurgulamıştık. Yapabildiği tek şey, dua etmek.
İşte tam o anda, Whitaker geliyor: Meslek hayatının tamamen zıttı bir noktada olan biri.
Farklı bir inanç, farklı bir yaş. İki adamın bu mahrem anı birlikte çözmeye çalışması çok etkileyici ve oyunculuk açısından da eğlenceliydi.
Sizinle panelde konuştuktan sonra birçok insanın gelip kendi hikâyesini paylaştığını gördüm. EMT olanlar ya da yaşlı ebeveynini kaybedip duygusal sahnelerden etkilenenler...
Ben insanların kalbine nişan alarak oynuyorum. Eğer oraya isabet ettirirsem gelip bana nedenini anlatmak istiyorlar. Bu da görevimi yerine getirdiğimi gösteriyor. Hepimizin şu an nerede olduğuna birlikte bakmamız, bir tür aynaya dönüş süreci. Yansıtmak, kırmak, görünür kılmak; benim işim bu.
Geçen gece 32 yıllık çocuk acil doktorundan çok güzel bir mesaj aldım. COVID kariyerini bitirmiş. Bir meslektaşını kaybetmiş. O travmalarla yüzleşmemiş. Dizide gösterdiğimiz her şeyi birebir yaşamış. Ve şimdi belki de bu yaşadıklarını anlamlandırmak için bir anı kitabı yazmayı düşünüyor. Böyle mesajlar her gün geliyor. Bunu çok seviyorum.
"Kendini ekranlardan tanımlamak çok sağlıksız. Tüm özsaygının ekranlardan, dünyayla ilgili tüm algının dijital filtrelerden geliyor olması... Teknoloji bizi bir araya getirecek denmişti.
Ama aslında tam tersi oldu. Hepimiz mikro baloncuklara sıkıştık."
Dizide bir yandan da genç erkeklerin yaşadığı yalnızlık, kırılganlık ve kimlik bunalımı işleniyor. Bu tarafı tasarlarken ne amaçladınız?
"Yanlış anlaşılmak" iyi bir başlangıç noktasıydı. Bu hikâyeyi, bu izlek etrafında şekillendirmek istedik. David, görülmediğini ve duyulmadığını hissediyor, sistemin çatlaklarından kayıp gidiyor. Bu da paranoya, önyargı ve yargılanma korkusunu tetikliyor.
Onun aslında bu saldırıdan sorumlu olmadığını ama yine de düşünce suçu gibi algılanan bir durum nedeniyle cezalandırıldığını göstermek istedik. Bu durum gerçek hayatta da karşımıza çıkıyor. Ortada bir sorun var ama çözüm ne, emin değiliz.
Kendini ekranlardan tanımlamak çok sağlıksız. Tüm özsaygının ekranlardan, dünyayla ilgili tüm algının dijital filtrelerden geliyor olması... Teknoloji bizi bir araya getirecek denmişti.
Ama aslında tam tersi oldu. Hepimiz mikro baloncuklara sıkıştık. Ve bu baloncukların bazıları oldukça yalnız yerler. Çok düzgün ifade edemiyor olabilirim çünkü uzman değilim.
Fotoğraf Getty Images
Wyle, sağlık çalışanlarının bir sonraki nesline ilham verdiği "ER" dizisinde tam 257 bölümde yer aldı. Şimdi ise "The Pitt" dizisinde doktor rolüne devam ediyor.
"Çoğu insan içten içe kalbi kırık hissediyor ama bunu nasıl ifade edeceğini bilmiyor."
Bence gayet iyi ifade ediyorsunuz.
22 yaşında bir oğlum var, bir babayım. Oğlumun ve arkadaşlarının "erkeklik" kavramını nasıl anlamlandırmaya çalıştığını izliyorum. Hiç kolay değil. Çünkü "erkeklik" göstergesi sayılabilecek her davranış, bir yandan "toksik erkeklik" olarak da okunabiliyor. Oğlum, erkek olmayı öğrenmek zorunda ama çok fazla da erkek olmaması gerekiyor. Arkadaşlık kurmalı ama bu arkadaşlık "tehlikeli" bulunmamalı. Bu çok adaletsiz ve üzücü.
Genelleme yapmak gerekirse, bugünün genel duygusu öfke gibi görünüyor. Ama bence bu öfke, aslında üzüntü. Çoğu insan içten içe kalbi kırık hissediyor ama bunu nasıl ifade edeceğini bilmiyor. Ve bu duyguyla başa çıkmak için herkes farklı yöntemler seçiyor.
Kimi pozitif, kimi negatif. Ama mutlaka "görünür" olmanın yollarını arıyorlar. Herkes görülmek ve duyulmak istiyor. Ama bu ihtiyaç göz ardı edildiğinde, sonuçlar çok vahim olabiliyor.
Bence genç erkekler, şu anda bizim yaptığımız gibi bir konuşmayı yapabileceklerini düşünmüyorlar. İki erkek arasında "Erkeklik nedir?" gibi bir sohbet artık çok nadir.
Robby karakteriyle yapmak istediğim şeylerden biri buydu: Ekranda farklı bir erkeklik formu göstermek. O iyi bir adam. Kahraman ve karmaşık biri.
Kusurları, öfkesi, içinde halledilmemiş acılar var. Ama en sonunda fark ediyor ki duygularını bastırmak, onları halının altına süpürmek David'in yaptığından daha sağlıklı değil. Bir çıkış yolu, bir topluluk, bir paylaşım alanı şart.
Bu bastırılmış şeyler ciddi hasarlara yol açıyor. Ben kesinlikle şuna inanıyorum: İçsel acılar, yüzleşilmemiş travmalar, bastırılmış öfke fiziksel hastalıklara dönüşüyor. İnsanların bedenlerinde taşıdıkları aslında ruhsal olarak çözemedikleri şeylerdir. Duygusal, psikolojik ve ruhsal yükler fiziksel hale gelir. O yüzden hepimizin çatıkatını ve bodrumunu temizlemeye ihtiyacı var.
Fotoğraf Max
Bu bölümde Robby'nin Mel'e dediği şu söz gerçekten çok dokunaklı: "Hastaların için bir şey hissettiğin için asla özür dileme."
Bu insanlığını koruma meselesi. Langdon da ona aynı nasihati veriyor. Acil servis hassas insanlar için zordur ama hassas insanlara çok ihtiyacımız var. Hassasiyetini kaybetmeden ama aynı zamanda başkalarının acılarını sırtlayıp altında ezilmeden, dengeyi kurmak gerekiyor. Yoksa ya insanlığını yitiriyorsun ya da tamamen kopuyorsun.
Bu röportajı okuyacak biri için eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?
Eskiden genç erkeklerin bu gibi şeyleri yapabileceği çok daha fazla alan vardı. Kendilerini sınayabilecekleri, erkekliklerini tanımlayabilecekleri alanlar... Ve bir hata yaptıklarında bu kadar ağır cezalar almıyorlardı. Kimse mükemmel değil. Özellikle büyürken yapılan hatalar, toplum tarafından inanılmaz sert şekilde cezalandırılıyor. Toplumun yaklaşımı şu: "Bunu tolere etmeyiz. Bu artık konuşulmayacak. Böyle düşünmen bile hata." Bu utanç duygusu, bu dışlanma refleksi çok yıkıcı.
Hepimiz hatalıyız. Hepimiz bu hayatı anlamaya çalışıyoruz. Ve büyürken biraz anlayış görmeyi hak ediyoruz. Her şeyi bu kadar siyah beyaz görmek, dünyamız için çok tehlikeli hale geldi. Zorunluluktan da olsa, artık karmaşıklığı takdir etmeyi öğrenmeliyiz.