Atın Kolunuzdaki Saati Denize!
"Parçalanmış Zaman"- Michael Rovner (2009)
Kuzey Amerika yerlilerinin dillerinde "dünya" sözcüğü, yıl anlamına da geliyor; doğal olarak birinin dönüşü, diğerinin de dönüşüdür diye düşünülüyor. Yakutlar ise "Bir yıl bitti." anlamında "Dünya geçti." diyorlarmış. Brezilya'daki Mato Grosso do Sul'da yaşayan Guarani-Kaiowá yerlileri, "Kaç yaşındasın?" anlamında, "Guavira, yaşamında kaç kez çiçeklendi?" diye soruyormuş. Azteklere göre zaman, birbirini izleyen beş güneş veya belirsiz uzun zaman dilimlerine göre ilerliyormuş: Dört Kaplan Güneşi, Dört Rüzgâr Güneşi, Dört Yağmur Güneşi ve içinde bulunulan Güneş'e atfen Dört Hareket Güneşi. Zamanı bir tanrı olarak gören Mayalar ise 260 günlük döngüyü takvimdeki en önemli zaman birimi kabul ediyordu; bunun, hamileliğin başlangıcı ile doğum arasında geçen dokuz aylık süreyi temsil ettiği düşünülüyordu.
Kitapta dünyanın farklı bölgelerinde yaşayanların zaman aralıklarını, birbirinden farklı yöntemler ve nedenlerle belirlediklerine, örneğin ayları nasıl ayırdıklarına dair öyle güzel bilgiler var ki şaşırmadan okumak zor: "Mississippi Vadisi'nin aşağı bölgelerinde yaşayan Natchez kabilelerinin ayları arasında Geyik ayı ve Çilek ayı, Küçük Mısır, Karpuz, Dut, Ceviz ve Büyük Mısır ayları, Hindi, Bizon, Ayı ve Kestane ayları vardır. Madagaskar'daki Malagasi halkının takviminde ise Su Kabağı Çiçeği ayı ve Sekoya Ağacının Gölgesini Arayan Boğa ayını Beç Tavuğu Uykusu ve İp Çürüten Yağmurlar ayları izler. (Bu ipler genelde hayvanları bağladıkları iplerdir.) Lakota Kızılderilileri ise geleneksel olarak yılı, ayın hareketlerine göre bölerek adlandırır: Çimlerin Yeşil Olduğu Ay, Böğürtlenlerin Olgunlaştığı Ay (ağustos ortası), Düşen Yaprakların Ayı (ekim başı), Kar Körü Ayı (ocak sonu) gibi. Değişen coğrafyalar ve hayvanlar, hem zamanı hem de mekânı tarif eder. Batı'nın, ne zaman ne de mekân için bir ayırt edicilik taşıyan egemen zaman ölçüsüyle taban tabana zıttır bu. (...) Hindistan'ın Andaman ormanlarında insanlar, koku takvimi kullanır; yılın dönemlerini, çiçeklerin ve ağaçların kokularına göre tarif ederler. Navajo Mitolojisi'nde, İlk İnsan'ın takvimi nasıl bulduğu anlatılır: İlk İnsan, önce kuma mevsimleri gösteren bir şema çizmiş, sonra şemayı yaz ve kış olarak ikiye ayırmış. Sonra da ayları göstererek, özelliklerine göre isimlendirmiş. Batı'nın kasım dediği aya Hafif Rüzgâr demiş; ocağa Kar Tabakası adını vermiş; şubata Yavru Kartallar ayı; nisana Narin Yapraklar ayı ve eylüle de Olgunlaşan Bitkiler ayı demiş. Her ay için, onu daha iyi tanımlayabilmek amacıyla, bir "kalp" ve iyi talih belirtisi olarak "yumuşak bir tüy" atfetmiş. Kar Fırtınası ayının kalbi buzdur, yumuşak tüyü de sabah yıldızı. Geniş Yapraklar ayının kalbi rüzgâr, yumuşak tüyü ise yağmurdur. Batı'nın bitmek tükenmek bilmeyen sayılarla dolu egemen saati (11.48) veya takvimi (30/06/97) ise, zaman için bir duyguya yer veremeyecek kadar hissizdir. Orada kalplere, yumuşak tüylere yer yoktur."
Kitapta sözü edilen yazarlar ise bize başka bir bakışın yolunu açıyor. Jorge Luis Borges 1964 yılında yayımlanan Labirentler adlı kitabında şöyle der: "Zaman, benim yapıldığım maddedir. Zaman beni taşıyan bir nehirdir, ama ben nehirim; beni yiyip yutan bir kaplandır, ama ben kaplanım; beni tüketen bir ateştir, ama ben ateşim."
İşte buna benzer bilgilerin olduğu Tik Tak: Zamana Kaçamak Bir Bakış, Türkçeye 2003'te çevrildi (Ayrıntı Yayınları), ama maalesef bunca yıldır yeni baskısı yapılmadı. (Nedeni de çok basit: Alıcısı yoktu.) Ben bu kitabı ilk çıktığında heyecanla okudum. Ufuk açıcı bir eser olduğu için arada sırada bazı bölümlerini yeniden okuyorum ve pek çok arkadaşıma da hediye ettim. Hemen hepsi sessizlikle karşıladı. Nedense çoğunluk bu kitabın üzerine konuşmak, tartışmak istemedi. Çünkü kitap, düşünmekten korktuğumuz bir zamanı bize hatırlatıyordu.