Müziği Duyabiliyor musun, Oppenheimer?
"Barbenheimer" ismiyle bir internet fenomeni haline gelen iki filmin ortak paydada buluştuğu unsurları inceliyoruz.
Ece Büyükçolpan
Bir tarafta I. Dünya Savaşı'nda yenilmeyi sindirememiş tehlikeli bir totaliter lider, diğer tarafta bu tehlikeyi daha tehlikeli bir oyunla bastırmaya çalışan Batılı liderler. Uluslararası siyaset tarihinde, tarih kendini tekerrür eder. Christopher Nolan, 1939'da patlak veren ve sonu felaketle biten bu siyasi durumu J. R. Oppenheimer'ın bakış açısından beyazperdede incelemeye alıyor ve insanlığa bir nevi uyarıda bulunuyor.
Oppenheimer, siyasi figürler tarafından donanımından yararlanılmak istenen başarılı bir fizikçi olmasının yanında, duygusal çalkantılar yaşayan bir kişi. Nolan, filmde bu gerçeğe değinerek modern tarihin miladı niteliğindeki atom bombasının tasarımına imza atan Robert Oppenheimer'ın pişmanlığını işliyor.
Filmde bununla ilgili pek çok metafor mevcut. Bunlardan ilkinde Oppenheimer, laboratuvar çalışması sırasında kendisine alaycı bir tavır sergileyen öğretmeninden hırsına yenik düşerek intikam alma hevesine kapılıyor ve öğretmeninin masasında duran elmaya siyanür enjekte ediyor. Ancak yaptığı yanlışın pişmanlığından içi içini yiyor ve ertesi gün elma kimseye zarar vermeden ondan kurtulmaya çalışıyor. Bu kez laboratuvara girdiğinde karşısına yalnızca öğretmeni değil, Niels Bohr çıkıyor. Atomun yapısının anlaşılması üzerine uzun araştırmaları bulunan Bohr, henüz öğrenci olan Oppenheimer'a fizik çalışmalarına istinaden "Müziği okuyabiliyor musun diye sormuyorum, Oppenheimer. Müziği duyabiliyor musun diye soruyorum. Müziği duyabiliyor musun, Oppenheimer?" diyerek ilerleyen yıllarda ortaya çıkacak büyük felaketin sonuçlarına âdeta atıfta bulunuyor.
Amerikan Prometheus'u
Nolan'ın Oppenheimer senaryosununun ilham kaynağı, Kal Bird & Martin J. Sherwin'in Amerikalı Prometheus: J. Robert Oppenheimer'ın Başarı ve Acı Dolu Öyküsü isimli biyografisi. Yaşamının ilerleyen dönemlerinde Hinduizm felsefesiyle yakından ilgilendiği bilinen Oppenheimer, komünist âşığıyla olan bir sahnede âşığının kendisine uzattığı Sanskritçe kitaptan şu cümleleri okuyor: "Ben şimdi ölüm oldum, dünyaların yok edicisi." burada metaforik olarak referans verilen Prometheus'un hikâyesi ise şöyle: Yunan mitolojisinde insanoğlunun zayıflığına üzülen Prometheus, Olympos dağlarından Athena'nın ateşini çalar ve insanlığa bunu nasıl kullanacaklarını öğretir. Zeus, ateşi çaldığı ve insanlığa indirdiği için Prometheus'a çok öfkelenir ve onu çok uzaklara gönderir. Bu sayede metal işçiliğinin başlatıldığı söylenen mitolojik hikâyenin baş kahramanı Prometheus, bilim ve kültür ile ilişkilendirilir. Christopher Nolan, Prometheus'u, Oppenheimer olarak izleyiciye sunuyor.
Paradokslar İçinde Bir Hayat
J. R. Oppenheimer, bir Alman Yahudisinin oğlu. Modern tarihinin akışını değiştiren bir bilim insanı olarak dikkat çekmesinin tek nedeni atom bombasını tasarlayıp geliştirmesi değil. II. Dünya Savaşı'nın hırslı totaliter lideri Hitler'i durdurma amacıyla geliştirilen Manhattan Projesi'nin başına getirilen, Batı Bloku'na yardım eden, komünizme sempati duyan ve kendini Amerikalı saymış bir bilim insanı. Böylesine çelişkili bir kimliğe sahip olduğu için Amerikan savunmasının en önemli projesinin, en önemli ismi olarak anılırken bir yandan da casuslukla suçlanmış bir kişi.
Gözü dönmüş totaliter lider Hitler'i durdurmak amacıyla geliştirilen atom bombasını tasarlayan ve komünizme sempati duyan bir Yahudi olarak "detanté" politikasının ortaya çıkmasına sebep olacak, bir savaşı bitireyim derken 50 yıl sürecek Soğuk Savaş'ın başlangıcını ateşleyecektir.
Filmdeki en can alıcı sahne belki de bir bilim insanı olduğu halde siyasete yakinen ilgi duyan Oppenheimer'ın, politik dinamiğin bilimsel ahlaktan uzak olduğunun farkına vardığı, başkan Truman ile yaptığı görüşmeydi. Kahramanımız, testi geçen bombayı Truman'a sundu ve iki Japon şehrini yok eden hazin sondan sonra vicdan azabı içinde izleyici karşısına çıktı. Yaşadığı pişmanlığı Truman'a açtığında ise Truman'ın son derece soğu kanlı bir tavır takınması, günümüzdeki dünya siyasetinin militarist tavrına selam verir nitelikte.
Her İki Film de Görülmeli
21. yüzyılın temelindeki ideolojileri ana hatlarıyla sanatsal çerçeveden izleyiciye aktaran ve sinema sektörünü yeniden hareketlendiren bu iki yapım kesinlikle görülmeye değer.