Ezberçelenler: Geçen yüzyılda bildiklerimizi yerle bir eden isimler
Bugün Dublin denince akla gelen ilk şey olan James Joyce, "Anlaşılamaz." imajına rağmen dünyanın bütün dillerine çevrilmeye devam ediliyor.
20. yüzyılın ezberbozan yıldızları arasında pek çok isim var: Sinemayı tişörtle tanıştıran, James Dean gibi isimlerin öykündüğü Marlon Brando, güzelliğiyle ikonlaşan Marilyn Monroe, zarif Audrey Hepburn; The Beatles, Rolling Stones gibi gruplar, popüler dünyayı bir sanat eseri haline getiren Andy Warhol, hem bir sporcu hem bir aktivist olarak Muhammed Ali, en ünlü siyahi yıldız Michael Jackson, tabuları yıkan Madonna, David Bowie ve dahası… Ama bu büyük listeye rağmen gözler hep onu arıyor: Elvis Presley. Diyebiliriz ki Elvis'ten önce ve sonra hiçbir yıldız onun kadar 'büyük' olmadı. 1977'de hayatını kaybetmiş olmasına rağmen 27 milyon dolar kazanç ve 1 milyon yeni albüm satışıyla geçen yılın en çok kazanan yıldızı olan Elvis, pek çok açıdan ezberleri bozmuştu. Öncelikle siyahi sesine sahip ilk beyaz sanatçıydı, siyahilerin müziği blues onun sayesinde tüm dünyaya yayıldı. İkincisi, dansıyla olay yaratmış, vaazlarda bile 'gençleri kötü yola sürüklediği' gerekçesiyle bahsedilir hale gelmişti. Pek çok müzik türünün anası sayılan rock'n roll, onunla birlikte bir kalıba oturmuş ve kabul görmüştü. Dünyanın geleneksel tarafı, yaptığı müzik, dansı ve söylemleriyle Charlie Chaplin onu uzun zaman kabullenemedi; ama neyse ki yenilikler her zaman galip gelir.
Elvis Presley, fakir bir ailede doğmuş, kamyon şoförlüğü yapmış ve geceleri elektrik teknisyeni olmak için okula gitmişti. Annesinin doğum günü için stüdyoda doldurduğu kayıtla keşfedilen Elvis'in bu denli büyük bir isim haline geleceği ve unvanının 'Kral' olacağı ise belki gençlik yıllarında kendisinin bile aklına gelmezdi. Bir yol açtı, o yoldan da kendisinden sonra gelen bütün şov yıldızları geçti.
Onun büyüklüğü konusunda bizi ölüm yıldönümlerinde Memphis'i aşındıran hayranları ikna etmiyorsa "Elvis olmasaydı The Beatles olmazdı." diyen John Lennon'a, "Onun büyüklüğü tarif edilemez." diyen Phil Spector'a ve "Onu kaybedince her şeyimi kaybettim sandım." diyen Michael Jackson'a kulak verebiliriz.
Şov dünyasındaki isimler, tarzlarımıza, hatta hayatlarımıza büyük etkiler getirdi, ama geçen yüzyılda bilinen ne varsa sarsan iki isimden biri, Sigmund Freud'du. Psikanalizin kurucusu Avusturyalı nörolog, sivri çıkışlarıyla dünyayı yerinden oynattı. Çünkü gerçekleri hiç sakınmadan yüzümüze vuruyor, en zor konuştuğumuz konu olan cinselliğe ilişkin söyledikleriyle diğer bilim insanlarını rahatsız ediyordu. Söylediklerinin bizi utandırmasından dolayı mı rahatsız olmuştuk, yoksa gerçeği ifade ettiği için mi? Ondan sonraki psikoloji araştırmaları, kimi konularda onu yalanladı, kimi konularda onun araştırmalarını genişleterek yeni bir noktaya vardı, ama Freud, özellikle id, ego, cinselliğin keşfi ve bilinçdışıyla ilgili söylemleriyle zaten çoktan insanın kendisini keşfetmesinin yolunu açmıştı. Diliniz sürçtüyse Freudyen bir bakışlar bilinçdışı fi krinizi yansıtıyor olabilirdiniz, herhangi bir travmanızın kökleri çocukluğunuzda bulunabilirdi. Cinsellik, sandığımız gibi yetişkinlikte değil, çocuklukta keşfediliyordu.
James Joyce