Sahne sırası onda: Murat Yıldırım

Onu dinlerken bunun bir tesadüf mü yoksa kader mi olduğunu düşünüyorum ve düşüncemi hemen onunla paylaşıyorum… "Hayatın matematiğine baktığınızda sizi tesadüfün sıfırına götürür. Yani kendiliğinden olan şeylerin matematiği değil, benim gördüğüm. Ne fizik, ne kimya, ne biyoloji, ne kuantum bana başımıza gelenlerin tesadüfen olduğunu gösterdi. Atomun yapısında da bunu görmedim. O yüzden tesadüfe inanmam. Bu fi lmde yer almam bence kader, hiçbir şey tesadüf değildir hayatta. Zaten insan kendi kaderini kendi oluşturur. Evrenin de bizlerin hayatta kalabilmesi için düzenlediği fiziki kanunları var. O kanunlara uyarsanız; hayat da Allah da size yardım edecektir diye düşünüyorum. Çünkü körü körüne bir kadercilik anlayışı da yanlış olur, maddenin bir kanunu var çünkü. Maddeyi yukarıdan yere bırakırsanız, yere düşer. Her şey bir kanuna göre yaratılmış." Kuralcı bir adam olup olmadığını merak ediyorum, kendini hemen şöyle anlatıyor: "Şöyle açıklayayım; konuşurken bazı kelimeleri hep yanlış kullanmışız, yanlış anlamlandırmışız ve maalesef yıpratmışız. Mesela; düzenli olmak ile disiplinli olmak… 'Disiplinli ol,' dediğimizde hep o askeri katı sistem aklımıza gelir. Ama ne zaman düzenli olmamız söylense daha naif gelir. Hâlbuki hayatta düzenli olmak başarıyı getirir. Düzensizliğin başarıyı getirme ihtimali çok düşüktür. Akıl düzeni, heves ve keyif de düzensizliği seçer. Düzensizliğin içinde düzeni oluşturmak gerek kısacası. Akılla komutan olmak, çok büyük bir keyif! Kendimizi yönetebilmek, bu hayattaki en büyük sınavımız değil mi zaten? Bize bir akıl denen mükemmel bir alet verilmiş. Ve de onu yönetmek de bize bırakılmış… Dolayısıyla kendini yönetmek ve başkalarını tanımak yine kendini tanımaktan geçiyor. Kendini tanıyıp yönetebilmek lazım. Bunun adına da ister kural ister düzen deyin, ne derseniz deyin bir gerçek var ve bu gerçek değişmez. Eğer siz aklınızla duygularınızın komutanı olmazsanız; duygularınız sizi esir alabilir."

Akıl komutanlığı konusunda son derece bilinçli olan Murat, aynı zamanda son derece duygusal bir adam olduğunu da kabul ediyor, bu arada. Öfke kontrolü, kendine sinirlenme ve onu en çok sinirlendiren şeyleri sorduğumda ise yanıtı şöyle oluyor: "Sinirli bir adam değilimdir. Kendime çok kızdığım anlar oldu elbette ama artık sinirimi bastırmayı öğrendim. Hayatta beni en çok sinirlendiren de hainlik. Bu bir iş arkadaşı da olabilir bir dostunuz da… Sözünde durmayan insan beni çok sinirlendirir."

Bunun üzerine, kendinin bizzat yaptığı hatalardan ders çıkarma konusunda ne kadar marifetli olduğunu merak ediyorum: "Aslında kurallar çok net, o kurallarla iyi geçinirseniz; içiniz de çok barışçıl olur. Zaten aksi halde, öyle kavga etmenize de gerek yok, hemen dayağı yiyorsunuz. Ben mümkün mertebe ikinci kez aynı hatayı yapmadan yaşamaya çalıyorum."

Hazır, hayattan kendi payına çıkardığı derslerden konu açılmışken şu anda bulunduğu noktadan geriye şöyle bir baktığında, 37 yıllık hayatından neler öğrendiğini konuşmaya başlıyoruz. Tembel olmayıp zamanı iyi kullanmayı ve insanların kalbini kırmanın çok ama çok kötü bir şey olduğunu öğrenmiş: "Erteleme hastalığı, birçoğumuzda olan bir problem 'Daha sonra yaparım.'cılık. Bu konuyu hallettim mesela. Halledemediklerim de vardır elbette, zaafl arım gibi." Bu arada, en büyük korkusu sevdiklerinin kalbini kırmak, dolayısıyla sevdikleri onun zaafı.

Bu web sitesinde çerezler kullanılmaktadır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

"Tamam" ı tıklayarak, çerezlerin yerleştirilmesine izin vermektesiniz.