Çanlar 'Kırmızı Şeytanlar' için çalıyor
Son 30 yılın en kötü başlangıcını yapan Manchester United, ardı ardına skandallarla sarsılıyor. Premier League’in puan tablosunda ilk 10’un dışında kalan takım, Sir Alex Ferguson’dan sonra adeta kaynayan kazana dönüştü. Ferguson’dan sonra gelen menajerler şampiyonluk yüzü göremezken, süper egolu José Mourinho da kötü gidişe dur diyemedi. Kapının önüne gittikçe yaklaşan Mourinho, kovulmanın eşiğinde yönettiği gemiyi dev dalgalardan sakin bir limana ulaştırmaya çalışıyor. Kulübe yakın isimler ise suyu ısınan Mourinho’nun yerine takımı Zinédine Zidane’ın devralacağını söylüyor.
Giriş Tarihi: 24.11.2018
15:48
Güncelleme Tarihi: 11.03.2019
10:16
Yazı Gökhan İLKER
gokhan.ilker@yahoo.com
Takımın üzerinde bir lanet mi var bilinmez ama Alex Ferguson'un ceketini alıp ayrıldığı beş yılda Manchester'ın kırmızı tarafı gün yüzü görmedi. Ferguson'un ardından Premier League kupasını kaldıramayan takım, Avrupa'da Kupa 1 olarak adlandırılan Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu ve yaşlı kıtanın en büyüğünü belirleyen Avrupa Süper Kupası'nı da kazanamadı. Öte yandan şehrin diğer takımı ve ezeli rakipleri Manchester City, bu dönemde biri Manuel Pellegrini, diğeri Pep Guardiola ile olmak üzere iki kez şampiyon oldu. Daha da acıklısı, geçen yıl Guardiola'yı kovalamaya çalışan ve ikinci olan Mourinho'nun 'Kırmızı Şeytanlar'ı, gök mavili rakiplerinin tam 19 puan gerisinde perdeyi kapattı. Pep, Manchester City'e oynattığı futbolla adeta akılları başlardan alırken, Mourinho'nun sıkıcı, savunmayı ön plana çıkaran, paranoyak derecede güvenli futbolu bir kez daha kaybetti. Gök-Maviler Premier League'deki 38 maça 106 gol sıkıştırırken, forveti Lukaku olan ve kanatlardaki genç Marcus Rashford ve Jesse Lingard'dan gelecek destekle dirilmeyi bekleyen 'Kırmızılar', 38 haftada ezeli rakiplerinin neredeyse yarısına denk düşen bir oranda; yani 68 kez sevinebildiler.
Öte yandan, ligi United'ın iki sıra altında tamamlayan ve Jürgen Klopp'un uyguladığı Gegenpress'le gittikçe canavarlaşan Liverpool, 84; yine altta yer alan iki Londra ekibi Chelsea ve Tottenham Hotspurs ise 74'er gol attı. Doğal olarak Manchester United'ın gollü galibiyetlerle büyüyen evlatları bu ikincilikten pek hoşnut olmadı. Hoşnutsuzluk bir yana, Mourinho için cılız seslerle 'gitsin' nağmeleri söylemeye başladılar. Ancak hakim gruba göre 'süper ego' Mou, bu zorlukları pelerini omuzlarına takmasıyla birlikte 2018/19 sezonunda rahatça çözebilirdi. Gerçekten böyle düşünüyorlardı.
Tekrar beş yıl öncesine dönersek, dokuz yıl yönettiği Everton'un başında kayda değer bir başarısı olmasa da düşük bütçe, mütevazi kadro ikilisine oynattığı 'göze hoş' gelen futbolla Sir Ferguson'un hemşerisi İskoç menajer David Moyes'e duyulan güven tamdı. Gelişi hem basın hem de taraftarlar tarafından sorgulanan Moyes, yöneticilerin kurduğu hayale göre eline geçirdiği devasa bütçeyle Everton'da isteyip alamadığı yıldızları alacak, muhteşem gençler bulacak ve süregelen İskoç geleneğiyle takımın şampiyonluk aboneliğini devam ettirecekti. Ettirecekti diyorum, zira öyle olmadığını sizler de biliyorsunuz. Ne yazık ki bugün Manchester sınırlarını sadece misafir takımın hocası olarak geçmesi hoş görülen Moyes ile takım sadece bir süper kupa (Community Shield) kazanabildi. Ferguson'un elde ettiği şampiyonluk için Wigan'ın karşısına çıkan Moyes'in United'ı, Fenerbahçe ile ilişkisi medeni bir şekilde sonlanmayan Robin Van Persie'nin iki golüyle o yıl için görüp görebileceği tek kupayı kucakladı.
Moyes sezon sonu bile beklenilmeden Nisan ayında sepetlenince, gemiyi kıyıya Alex Ferguson'un efsanevi 1992 Sınıfı'nın en gözde mezunlarından Ryan Giggs yanaştırdı. Manchester United'ın başında dört maça çıkan kulübün bayrak ismi Giggs, en azından yüzde 50 galibiyet oranını yakalayarak iki galibiyet, bir beraberlik ve bir mağlubiyetle 'bitse de gitsek' sezonunu tamamladı. Umutlar başka bir sezona kalırken, Barcelona ile La Liga'yı, Bayern Münih ile Bundesliga'yı kazanan Louis Van Gaal adeta 'Uçan Hollandalı' gibi Manchester semalarında görüldü. Şehirde geçirdiği iki yılda yüzde 52'lik bir galibiyet oranı yakalayan Van Gaal, kazanılan kupalardan çok sarhoşken yaptığı abuk subuk davranışlar, Giggs'i tokatlamak gibi abesle iştigal ettiği işlerle gündemde kaldı. Öyle ki Van Gaal'ın fotoğrafını en az spor sayfalarında gördüğünüz kadar bulvar gazetelerinin haberlerinde de görebilirdiniz. Eğlenceli adamdı, sarhoşluğu keyifliydi tamam ama ne yaptı derseniz, Moyes sonrası Van Gaal da ilaç olamadı. Uçmaktan oldukça uzaklaşarak alçak sürünme pozisyonunda dolaşan Hollandalı teknik adam ile elde edilen tek kupa 2016 FA Cup'ı oldu. Crystal Palace ile oynanan finalde bitime dokuz dakika kala Juan Mata'nın attığı golle önce beraberlik, uzatmada Jesse Lingard'ın vuruşuyla da kupa geldi. Tribünlerin 'Crystal Palace'a karşı oynanan finalde bile ölüp ölüp dirildikten sonra bu sarhoşla ne işimiz var?' sitemlerini patron katındaki Joel ve Avram Glazer da duymuş olmalı ki, emeklilik ikramiyesi verilip Van Gaal ile sözleşme feshedildi.
Hollanda'ya dönüp lale yetiştirmeye saran Louis Van Gaal'in ardından takımın başına José Mourinho getirildi. Ancak burada kısa bir ara verip 2005'e dönmeliyiz. Manchester sokaklarında sesi gür çıkan ve tribünde de 'abi' olan taraftarlara göre sorunun temeli 2005'e kadar gidiyor. ABD'li Glazer Ailesi 2005'te Manchester United'ı satın aldığında büyük protestolar, kombine ve üyelik iptalleri derken adı Manchester United olan başka bir kulüp bile kuruldu. Glazer'ların danışmanı Ed Woodward, 2013'te kulübü yöneten David Gill'in yerine getirildi. Woodward önemli bir finans adamıydı. Ancak Sir Alex Ferguson'ın yetkilerinin önemli bir bölümünü CEO olarak alması iyi karşılanmadı. Woodward kulübü en çok kazananlar listesinin zirvesine ortak ederken, sportif başarı anlamında beklenilen başarıyı elde edemedi. Bir de özellikle son yıllarda Ferran Soriano'nun Manchester City için kurduğu kadro; Çin, Avustralya, Afrika ve ABD'deki alt yapı hamleleri ile M. City'i global bir markadan ekonomi devine dönüştürmesi United üstündeki baskıyı arttırdı.
Nerede kalmıştık? Van Gaal'in sıkıcı Manchester United'ını hareketlendirmek için José Mourinho takımın başına getirilmişti. Bu görevlendirme hem Manchester City'nin Pep Guardiola transferine cevap hem de United makinesini özleyen taraftara verilen bir çilekli pastaydı. Mourinho'nun savunmaya dayalı, bazen en az Van Gaal kadar sıkıcı olabilen futbolundan bahsedilmiyordu bile. Ancak Mourinho geçtiğimiz iki yılda ne özlenen futbolu ne şampiyonlukları ne de alt yapıdan A takıma girebilecek gençleri yetiştirme beklentisini karşılayamadı. Mou ile ilgili akla gelen iyi şeyler ise Pogba, Zlatan İbrahimovic, Nemanja Matic, Romelu Lukaku gibi yüksek profilli transferler ile Lingard ve Rashford'un İngiltere mili takımına gitmesi oldu. Bir de altyapıdan yetişen genç Scott McTominay'ın as takım kadrosunda aldığı dakikalar. Ancak ilk sezonu 6'ıncı, geçen sezonu ise şampiyondan 19 puan geride 2'inci tamamlaması Mourinho'nun kredisini azalttı. Ferguson sonrası beş yılda futbolcu bonservislerine yaklaşık 750 milyon Pound ödeyen Manchester United'ın, Rojo, Lindelöf ve Bailly üçlüsünden arzu edilen bir stoper çıkaramayışı, her ne kadar defansif yönü yüksek olsa da kanat orjinli Valencia'nın sağ bek ve santrafor Rashford'un kanat oynatılması da çok iyi karşılanmadı.
Premier League'de son 30 sezonun en kötü başlangıcı, Mourinho'nun serin kanlı duruşunu da yıprattı. Mou kötü gidiş devam ederken, "Bazı futbolcular, saha içinde diğerlerinden daha çok önemsiyor. 20 yıldır futbolun içindeyim ama hâlâ 20 yıl önceki çocuk içimde duruyor. Ancak bazı futbolcuların dürüst olduğunu düşünmüyorum. Her oyuncu farklıdır, kimse aynı değildir." sözleriyle futbolcularını suçladı. Sonra 259 saniyelik basın bir toplantısı yaptı. Gazetecilerden soru almadığı gibi hakarete varan cevaplar verdi. Sürecin nereye doğru gittiği oldukça açıktı. Öfke içinde çevresindekileri suçlayarak kovulmanın eşiğine gelmişti. Sanki Varane trasferi kendini kurtarabilecekmiş gibi ortaya bir yem atarak Real Madridli Raphael Varane'ın peşinde olduğu haberlerini sızdırdı. Aynı mevkiye yaptığı üç stoperden verim alamayınca dördüncüsü için keseyi ağzına kadar (Real Madrid'e 100 milyon Pound teklif edeceği söyleniyor) açtı.
Bu da istediği etkiyi yaratmayınca gazetecilerden saygı beklediğini ve kulübün kendisini kovması halinde çok yüksek tazminat ödeyeceği açıklamalarıyla saldırganlaşarak içine kapandı. Futbolcularla takışacağı oldukça açıktı. Real Madrid günlerinde Iker Casillas, Sergio Ramos, Pepe ve Ronaldo gibi oyuncularla arası açılmıştı. Medyaya karşı da zorlayıcı ve umursamaz bir tavır sergiliyordu. Chelsea'de de Eden Hazard ve John Terry gibi kilit oyuncuların korkunç performansları sonrası soyunma odasında sakin kalamadığı haberleri geliyordu. Nitekim Mourinho, 16 lig maçının 9'unu kaybedince devre arası bile beklenmeden 17 Aralık 2015'te Chelsea'den bir kez daha kovulmuştu.
Manchester'da bardağı taşıran damla Mou'nun takımın yıldızı Paul Pogba ile sürtüşmesi oldu. Bir süredir ikili arasında fikir ayrılıkları olduğu, soyunma odasında tartışmaların yaşandığı söyleniyordu. Ancak 22 Eylül'de oynanan Wolverhampton ile 1-1 berabere kaldıkları maçın ardından basına konuşan Paul Pogba, hocasını basının karşısında, daha önce soyunma odasında söylediği cümlelerle eleştirdi: "Wolves karşısında daha iyi oynamalıydık. Evimizdeyken atak, atak ve atak oynamalıyız. Burası Old Trafford. Hücum etmek için buradayız. Bence takımlar Manchester United'ı hücum ederken gördüğünde korkuyor. Bu bizim suçumuzdu. Evimizde üç maç oynadık ve yalnızca dört puan aldık. Yeterli değil." Bu açıklamanın ardından çıldıran Mourinho, Pogba'nın kaptanlığını aldığını duyurdu. Üç gün sonra Frank Lampard'ın yönettiği Derby County ile oynanacak Lig Kupası maçının kadrosuna da almadı. Camia her ne kadar lig için dinlendiriliyor diye düşünse de makine gibi çalışmasıyla bilinen Pogba'nın kadroya alınmaması rahatsızlık yarattı. Bir de maç sırasında Instagram'a sahayı gösteren ve güldüğü bir video attığı ortaya çıkan Pogba ile ipler iyice gerildi. Çünkü United alt ligden gelen Derby'ye penaltılarla elenmişti. Gerçi Pogba bölgede internetin kötü olduğunu attığı videoyu takım galipken çektiğini söylese de dönülmez akşamın ufkuna yolculuk başlamıştı. Maçtan üç gün sonra antrenman sahasında kameraların önünde Pogba ile tartışan Mou, "Hiçbir futbolcu Manchester United'dan daha büyük değil. Pogba'yı neden kaptanlıktan aldığımı hem kendisine hem de oyuncu grubuna detaylı bir şekilde açıkladım. Ben bir oyuncuyu her zaman oyuncu olarak analiz ederim. Oyuncu kaptansa, bir de kaptanlık perspektifinden bakarım. Ekibimle haftalar boyunca yaptığımız analizler sonucunda Pogba'nın sadece bir oyuncu olduğuna, kaptan olmadığına kanaat getirdik. Bu karar verilmiş ve konu kapanmıştır." dedi.
Pogba'nın karşı hamlesinin takımdan ayrılmak olduğu çoktan gazete sayfalarına yazılmıştı. Sezon başında United Pogba için Barcelona'nın teklifini geri çevirmişti. Şimdi devreye Fransız yıldızın menajeri Mino Raiola'nın girdiği konuşuluyor. Guardian'ın iddiasına göre Raiola, yıldız oyuncunun geleceğini görüşmek üzere Kasım ayı içinde Manchester United yetkilileriyle buluşacak. Raiola, 2016'da 89 milyon sterlinlik rekor bir transfer ile Manchester United'a adım atan Pogba'nın ocak ayında veya gelecek yaz döneminde takımdan ayrılıp ayrılmayacağını netleştirmek için yöneticilerle görüşecek. Raiola'nın takımın kötü gidişatından dolayı Mourinho'nun Kırmızı Şeytanlar'ın başında olup olmayacağını görmek için kasım ayına kadar beklemek istediği belirtiliyor.
Pogba virüsü tüm takıma sıçradı. Krizin büyüyordu. Pogba'nın ardından beş futbolcu daha takımdan ayrılmak istediğini yönetime bildirdi. Bu oyuncuların Andreas Pereira, Rashford, Martial, Bailly ve Luke Shaw olduğu öğrenildi. Brezilya basını ise bu futbolcuların arasına yeni transfer Fred'in de katıldığını duyurdu. Mourinho'nun Fred'i yüksek sesli müzik dinlediği gerekçesiyle herkesin içinde azarladığı ve bu olayın ardından Fred'in de takımda kalmak istemediği yazıldı. Takımda Mourinho'nun yanında olan isimlerin ise Matic, Valencia, Ashley Young, Alexis Sanchez ve Fellaini olduğu belirtiliyor.
Eylül ayı başında vergi kaçırma suçundan bir yıl hapis cezası alan ve cezaevine girmemek için 1,9 milyon avro ödemeyi kabul eden Mourinho'ya asıl darbe, yerine Zinédine Zidane'ın getirileceğinin konuşulması oldu. Bu dedikodunun ortaya çıktığı dönemde Zidane, karısıyla İngiltere'de olduğunu gösteren bir fotoğrafı Instagram'da paylaştı. Yakın çevresi ise Fransız teknik adamın İngilizcesini geliştirmek için ders almaya başladığını söylüyordu. Bu söylenti yüzünden gerilen Mourinho, soru soran gazetecilerle bile kapıştı. Manchester United'ın eski oyuncusu ve yönetime yakın bir isim olan Lee Sharp ise Mou'nun sallanan koltuğu için basının iddialarını destekleyerek en iyi adayın Zidane olduğunu açıkladı: "Mourinho yeniden sorgulanıyor. Manchester United'a geldiğinden beri hiç mutlu gözükmedi. Kulüpte her şey plansız duruyor. Kimse ne yapılacağını bilmiyor. Duyduğuma göre soyunma odasında da maçlardan önce çok fazla taktik konuşulmuyormuş. Mourinho sadece kadroyu belirliyormuş. İstediği transferler yapılmadı. Ama bu durumdan şikâyet etmek yerine elindeki oyuncuları kullanmayı denemeli. Bu tip söylemler takımın moralini olumsuz etkiliyor. Bence Zidane ideal bir isim olur. Futbolcuyken üst düzey oynadı. Teknik adamlıkta da üst düzey bir takım yönetti. İkisinde de başarılı oldu."
Mourinho kötü gidiş devam ederken, "Bazı futbolcular, saha içinde diğerlerinden daha çok önemsiyor. 20 yıldır futbolun içindeyim ama hâlâ 20 yıl önceki çocuk içimde duruyor. Ancak bazı futbolcuların dürüst olduğunu düşünmüyorum. Her oyuncu farklıdır, kimse aynı değildir." sözleriyle futbolcularını suçladı.
gokhan.ilker@yahoo.com
Takımın üzerinde bir lanet mi var bilinmez ama Alex Ferguson'un ceketini alıp ayrıldığı beş yılda Manchester'ın kırmızı tarafı gün yüzü görmedi. Ferguson'un ardından Premier League kupasını kaldıramayan takım, Avrupa'da Kupa 1 olarak adlandırılan Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu ve yaşlı kıtanın en büyüğünü belirleyen Avrupa Süper Kupası'nı da kazanamadı. Öte yandan şehrin diğer takımı ve ezeli rakipleri Manchester City, bu dönemde biri Manuel Pellegrini, diğeri Pep Guardiola ile olmak üzere iki kez şampiyon oldu. Daha da acıklısı, geçen yıl Guardiola'yı kovalamaya çalışan ve ikinci olan Mourinho'nun 'Kırmızı Şeytanlar'ı, gök mavili rakiplerinin tam 19 puan gerisinde perdeyi kapattı. Pep, Manchester City'e oynattığı futbolla adeta akılları başlardan alırken, Mourinho'nun sıkıcı, savunmayı ön plana çıkaran, paranoyak derecede güvenli futbolu bir kez daha kaybetti. Gök-Maviler Premier League'deki 38 maça 106 gol sıkıştırırken, forveti Lukaku olan ve kanatlardaki genç Marcus Rashford ve Jesse Lingard'dan gelecek destekle dirilmeyi bekleyen 'Kırmızılar', 38 haftada ezeli rakiplerinin neredeyse yarısına denk düşen bir oranda; yani 68 kez sevinebildiler.
Öte yandan, ligi United'ın iki sıra altında tamamlayan ve Jürgen Klopp'un uyguladığı Gegenpress'le gittikçe canavarlaşan Liverpool, 84; yine altta yer alan iki Londra ekibi Chelsea ve Tottenham Hotspurs ise 74'er gol attı. Doğal olarak Manchester United'ın gollü galibiyetlerle büyüyen evlatları bu ikincilikten pek hoşnut olmadı. Hoşnutsuzluk bir yana, Mourinho için cılız seslerle 'gitsin' nağmeleri söylemeye başladılar. Ancak hakim gruba göre 'süper ego' Mou, bu zorlukları pelerini omuzlarına takmasıyla birlikte 2018/19 sezonunda rahatça çözebilirdi. Gerçekten böyle düşünüyorlardı.
Tekrar beş yıl öncesine dönersek, dokuz yıl yönettiği Everton'un başında kayda değer bir başarısı olmasa da düşük bütçe, mütevazi kadro ikilisine oynattığı 'göze hoş' gelen futbolla Sir Ferguson'un hemşerisi İskoç menajer David Moyes'e duyulan güven tamdı. Gelişi hem basın hem de taraftarlar tarafından sorgulanan Moyes, yöneticilerin kurduğu hayale göre eline geçirdiği devasa bütçeyle Everton'da isteyip alamadığı yıldızları alacak, muhteşem gençler bulacak ve süregelen İskoç geleneğiyle takımın şampiyonluk aboneliğini devam ettirecekti. Ettirecekti diyorum, zira öyle olmadığını sizler de biliyorsunuz. Ne yazık ki bugün Manchester sınırlarını sadece misafir takımın hocası olarak geçmesi hoş görülen Moyes ile takım sadece bir süper kupa (Community Shield) kazanabildi. Ferguson'un elde ettiği şampiyonluk için Wigan'ın karşısına çıkan Moyes'in United'ı, Fenerbahçe ile ilişkisi medeni bir şekilde sonlanmayan Robin Van Persie'nin iki golüyle o yıl için görüp görebileceği tek kupayı kucakladı.
Moyes sezon sonu bile beklenilmeden Nisan ayında sepetlenince, gemiyi kıyıya Alex Ferguson'un efsanevi 1992 Sınıfı'nın en gözde mezunlarından Ryan Giggs yanaştırdı. Manchester United'ın başında dört maça çıkan kulübün bayrak ismi Giggs, en azından yüzde 50 galibiyet oranını yakalayarak iki galibiyet, bir beraberlik ve bir mağlubiyetle 'bitse de gitsek' sezonunu tamamladı. Umutlar başka bir sezona kalırken, Barcelona ile La Liga'yı, Bayern Münih ile Bundesliga'yı kazanan Louis Van Gaal adeta 'Uçan Hollandalı' gibi Manchester semalarında görüldü. Şehirde geçirdiği iki yılda yüzde 52'lik bir galibiyet oranı yakalayan Van Gaal, kazanılan kupalardan çok sarhoşken yaptığı abuk subuk davranışlar, Giggs'i tokatlamak gibi abesle iştigal ettiği işlerle gündemde kaldı. Öyle ki Van Gaal'ın fotoğrafını en az spor sayfalarında gördüğünüz kadar bulvar gazetelerinin haberlerinde de görebilirdiniz. Eğlenceli adamdı, sarhoşluğu keyifliydi tamam ama ne yaptı derseniz, Moyes sonrası Van Gaal da ilaç olamadı. Uçmaktan oldukça uzaklaşarak alçak sürünme pozisyonunda dolaşan Hollandalı teknik adam ile elde edilen tek kupa 2016 FA Cup'ı oldu. Crystal Palace ile oynanan finalde bitime dokuz dakika kala Juan Mata'nın attığı golle önce beraberlik, uzatmada Jesse Lingard'ın vuruşuyla da kupa geldi. Tribünlerin 'Crystal Palace'a karşı oynanan finalde bile ölüp ölüp dirildikten sonra bu sarhoşla ne işimiz var?' sitemlerini patron katındaki Joel ve Avram Glazer da duymuş olmalı ki, emeklilik ikramiyesi verilip Van Gaal ile sözleşme feshedildi.
Hollanda'ya dönüp lale yetiştirmeye saran Louis Van Gaal'in ardından takımın başına José Mourinho getirildi. Ancak burada kısa bir ara verip 2005'e dönmeliyiz. Manchester sokaklarında sesi gür çıkan ve tribünde de 'abi' olan taraftarlara göre sorunun temeli 2005'e kadar gidiyor. ABD'li Glazer Ailesi 2005'te Manchester United'ı satın aldığında büyük protestolar, kombine ve üyelik iptalleri derken adı Manchester United olan başka bir kulüp bile kuruldu. Glazer'ların danışmanı Ed Woodward, 2013'te kulübü yöneten David Gill'in yerine getirildi. Woodward önemli bir finans adamıydı. Ancak Sir Alex Ferguson'ın yetkilerinin önemli bir bölümünü CEO olarak alması iyi karşılanmadı. Woodward kulübü en çok kazananlar listesinin zirvesine ortak ederken, sportif başarı anlamında beklenilen başarıyı elde edemedi. Bir de özellikle son yıllarda Ferran Soriano'nun Manchester City için kurduğu kadro; Çin, Avustralya, Afrika ve ABD'deki alt yapı hamleleri ile M. City'i global bir markadan ekonomi devine dönüştürmesi United üstündeki baskıyı arttırdı.
Nerede kalmıştık? Van Gaal'in sıkıcı Manchester United'ını hareketlendirmek için José Mourinho takımın başına getirilmişti. Bu görevlendirme hem Manchester City'nin Pep Guardiola transferine cevap hem de United makinesini özleyen taraftara verilen bir çilekli pastaydı. Mourinho'nun savunmaya dayalı, bazen en az Van Gaal kadar sıkıcı olabilen futbolundan bahsedilmiyordu bile. Ancak Mourinho geçtiğimiz iki yılda ne özlenen futbolu ne şampiyonlukları ne de alt yapıdan A takıma girebilecek gençleri yetiştirme beklentisini karşılayamadı. Mou ile ilgili akla gelen iyi şeyler ise Pogba, Zlatan İbrahimovic, Nemanja Matic, Romelu Lukaku gibi yüksek profilli transferler ile Lingard ve Rashford'un İngiltere mili takımına gitmesi oldu. Bir de altyapıdan yetişen genç Scott McTominay'ın as takım kadrosunda aldığı dakikalar. Ancak ilk sezonu 6'ıncı, geçen sezonu ise şampiyondan 19 puan geride 2'inci tamamlaması Mourinho'nun kredisini azalttı. Ferguson sonrası beş yılda futbolcu bonservislerine yaklaşık 750 milyon Pound ödeyen Manchester United'ın, Rojo, Lindelöf ve Bailly üçlüsünden arzu edilen bir stoper çıkaramayışı, her ne kadar defansif yönü yüksek olsa da kanat orjinli Valencia'nın sağ bek ve santrafor Rashford'un kanat oynatılması da çok iyi karşılanmadı.
Premier League'de son 30 sezonun en kötü başlangıcı, Mourinho'nun serin kanlı duruşunu da yıprattı. Mou kötü gidiş devam ederken, "Bazı futbolcular, saha içinde diğerlerinden daha çok önemsiyor. 20 yıldır futbolun içindeyim ama hâlâ 20 yıl önceki çocuk içimde duruyor. Ancak bazı futbolcuların dürüst olduğunu düşünmüyorum. Her oyuncu farklıdır, kimse aynı değildir." sözleriyle futbolcularını suçladı. Sonra 259 saniyelik basın bir toplantısı yaptı. Gazetecilerden soru almadığı gibi hakarete varan cevaplar verdi. Sürecin nereye doğru gittiği oldukça açıktı. Öfke içinde çevresindekileri suçlayarak kovulmanın eşiğine gelmişti. Sanki Varane trasferi kendini kurtarabilecekmiş gibi ortaya bir yem atarak Real Madridli Raphael Varane'ın peşinde olduğu haberlerini sızdırdı. Aynı mevkiye yaptığı üç stoperden verim alamayınca dördüncüsü için keseyi ağzına kadar (Real Madrid'e 100 milyon Pound teklif edeceği söyleniyor) açtı.
Bu da istediği etkiyi yaratmayınca gazetecilerden saygı beklediğini ve kulübün kendisini kovması halinde çok yüksek tazminat ödeyeceği açıklamalarıyla saldırganlaşarak içine kapandı. Futbolcularla takışacağı oldukça açıktı. Real Madrid günlerinde Iker Casillas, Sergio Ramos, Pepe ve Ronaldo gibi oyuncularla arası açılmıştı. Medyaya karşı da zorlayıcı ve umursamaz bir tavır sergiliyordu. Chelsea'de de Eden Hazard ve John Terry gibi kilit oyuncuların korkunç performansları sonrası soyunma odasında sakin kalamadığı haberleri geliyordu. Nitekim Mourinho, 16 lig maçının 9'unu kaybedince devre arası bile beklenmeden 17 Aralık 2015'te Chelsea'den bir kez daha kovulmuştu.
Manchester'da bardağı taşıran damla Mou'nun takımın yıldızı Paul Pogba ile sürtüşmesi oldu. Bir süredir ikili arasında fikir ayrılıkları olduğu, soyunma odasında tartışmaların yaşandığı söyleniyordu. Ancak 22 Eylül'de oynanan Wolverhampton ile 1-1 berabere kaldıkları maçın ardından basına konuşan Paul Pogba, hocasını basının karşısında, daha önce soyunma odasında söylediği cümlelerle eleştirdi: "Wolves karşısında daha iyi oynamalıydık. Evimizdeyken atak, atak ve atak oynamalıyız. Burası Old Trafford. Hücum etmek için buradayız. Bence takımlar Manchester United'ı hücum ederken gördüğünde korkuyor. Bu bizim suçumuzdu. Evimizde üç maç oynadık ve yalnızca dört puan aldık. Yeterli değil." Bu açıklamanın ardından çıldıran Mourinho, Pogba'nın kaptanlığını aldığını duyurdu. Üç gün sonra Frank Lampard'ın yönettiği Derby County ile oynanacak Lig Kupası maçının kadrosuna da almadı. Camia her ne kadar lig için dinlendiriliyor diye düşünse de makine gibi çalışmasıyla bilinen Pogba'nın kadroya alınmaması rahatsızlık yarattı. Bir de maç sırasında Instagram'a sahayı gösteren ve güldüğü bir video attığı ortaya çıkan Pogba ile ipler iyice gerildi. Çünkü United alt ligden gelen Derby'ye penaltılarla elenmişti. Gerçi Pogba bölgede internetin kötü olduğunu attığı videoyu takım galipken çektiğini söylese de dönülmez akşamın ufkuna yolculuk başlamıştı. Maçtan üç gün sonra antrenman sahasında kameraların önünde Pogba ile tartışan Mou, "Hiçbir futbolcu Manchester United'dan daha büyük değil. Pogba'yı neden kaptanlıktan aldığımı hem kendisine hem de oyuncu grubuna detaylı bir şekilde açıkladım. Ben bir oyuncuyu her zaman oyuncu olarak analiz ederim. Oyuncu kaptansa, bir de kaptanlık perspektifinden bakarım. Ekibimle haftalar boyunca yaptığımız analizler sonucunda Pogba'nın sadece bir oyuncu olduğuna, kaptan olmadığına kanaat getirdik. Bu karar verilmiş ve konu kapanmıştır." dedi.
Pogba'nın karşı hamlesinin takımdan ayrılmak olduğu çoktan gazete sayfalarına yazılmıştı. Sezon başında United Pogba için Barcelona'nın teklifini geri çevirmişti. Şimdi devreye Fransız yıldızın menajeri Mino Raiola'nın girdiği konuşuluyor. Guardian'ın iddiasına göre Raiola, yıldız oyuncunun geleceğini görüşmek üzere Kasım ayı içinde Manchester United yetkilileriyle buluşacak. Raiola, 2016'da 89 milyon sterlinlik rekor bir transfer ile Manchester United'a adım atan Pogba'nın ocak ayında veya gelecek yaz döneminde takımdan ayrılıp ayrılmayacağını netleştirmek için yöneticilerle görüşecek. Raiola'nın takımın kötü gidişatından dolayı Mourinho'nun Kırmızı Şeytanlar'ın başında olup olmayacağını görmek için kasım ayına kadar beklemek istediği belirtiliyor.
Pogba virüsü tüm takıma sıçradı. Krizin büyüyordu. Pogba'nın ardından beş futbolcu daha takımdan ayrılmak istediğini yönetime bildirdi. Bu oyuncuların Andreas Pereira, Rashford, Martial, Bailly ve Luke Shaw olduğu öğrenildi. Brezilya basını ise bu futbolcuların arasına yeni transfer Fred'in de katıldığını duyurdu. Mourinho'nun Fred'i yüksek sesli müzik dinlediği gerekçesiyle herkesin içinde azarladığı ve bu olayın ardından Fred'in de takımda kalmak istemediği yazıldı. Takımda Mourinho'nun yanında olan isimlerin ise Matic, Valencia, Ashley Young, Alexis Sanchez ve Fellaini olduğu belirtiliyor.
Eylül ayı başında vergi kaçırma suçundan bir yıl hapis cezası alan ve cezaevine girmemek için 1,9 milyon avro ödemeyi kabul eden Mourinho'ya asıl darbe, yerine Zinédine Zidane'ın getirileceğinin konuşulması oldu. Bu dedikodunun ortaya çıktığı dönemde Zidane, karısıyla İngiltere'de olduğunu gösteren bir fotoğrafı Instagram'da paylaştı. Yakın çevresi ise Fransız teknik adamın İngilizcesini geliştirmek için ders almaya başladığını söylüyordu. Bu söylenti yüzünden gerilen Mourinho, soru soran gazetecilerle bile kapıştı. Manchester United'ın eski oyuncusu ve yönetime yakın bir isim olan Lee Sharp ise Mou'nun sallanan koltuğu için basının iddialarını destekleyerek en iyi adayın Zidane olduğunu açıkladı: "Mourinho yeniden sorgulanıyor. Manchester United'a geldiğinden beri hiç mutlu gözükmedi. Kulüpte her şey plansız duruyor. Kimse ne yapılacağını bilmiyor. Duyduğuma göre soyunma odasında da maçlardan önce çok fazla taktik konuşulmuyormuş. Mourinho sadece kadroyu belirliyormuş. İstediği transferler yapılmadı. Ama bu durumdan şikâyet etmek yerine elindeki oyuncuları kullanmayı denemeli. Bu tip söylemler takımın moralini olumsuz etkiliyor. Bence Zidane ideal bir isim olur. Futbolcuyken üst düzey oynadı. Teknik adamlıkta da üst düzey bir takım yönetti. İkisinde de başarılı oldu."
Mourinho kötü gidiş devam ederken, "Bazı futbolcular, saha içinde diğerlerinden daha çok önemsiyor. 20 yıldır futbolun içindeyim ama hâlâ 20 yıl önceki çocuk içimde duruyor. Ancak bazı futbolcuların dürüst olduğunu düşünmüyorum. Her oyuncu farklıdır, kimse aynı değildir." sözleriyle futbolcularını suçladı.