Varım ama yokum
Çünkü neymiş? Stil dediğimiz şey; sosyal, kültürel ve ekonomik gerçekliklerin muazzam bir yansımasıymış. Peki moda sektöründe ‘azınlıksan’, stilin mi önemli yoksa varlığın ve kim olduğun mu?
Yazı Sıla GÜVEN
"Neden daha fazla siyahi tasarımcı yok?" sorusunu sormadan önce, "Neden daha fazla siyahi yönetmen ya da oyuncu, ressam veya küratör yok?" gibi başka bir soru da sorup seçenekleri çoğaltarak cevabı bulma yolunda iyi bir adım atabiliriz. Neyse ki Türkiye'deki siyahi vatandaş popülasyonu, yurtdışındaki kadar baskın oranlarda değil ama azınlık olma meselesinin az çok anladığımız bir konu olduğuna ucundan değinerek masaya oturabiliriz. Lâkin bu en nihayetinde derinleştikçe acıtabilecek bir konu...
ABD'nin en önemli insan hakları elçilerinden biri olan Martin Luther King Jr.'ın mirası başta Afro-Amerikan topluluklar için, her anlamda politik bir ilham kaynağıdır. Ancak ironiktir ki bu durum, moda dünyasındakiler tarafından gerektiği ilgiyi görmez. Hem de ödünç alınan onca ilhama rağmen. Afro-Amerikan tasarımcı Virgil Abloh, Louis Vuitton erkek bölümünün artistik direktörü olarak ilk defilesini sergilediğinde, bu gerçek bir moda anıydı. İlkbahar-Yaz 2019 koleksiyonu; renkli ve duygusal olduğu gibi, yüksek sesli bir anons gibiydi. Diyordu ki, buralarda artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak! Hâlâ daha 'beyazlığıyla' savaşmaya devam edilen kirli moda endüstrisi düşünülecek olursa, Virgil'in çıkış koleksiyonu önemli bir şeyin altını çiziyordu; siyahi yaratıcılar özellikle de müzik sektöründe popüler kültürün tam merkezinde yer alıyorken, çeşitlilik sadece manevi bir yükümlülük değil, aynı zamanda moda endüstrisinin 'gerçek' dünyayla bağının sıkı olmasını da gerektiriyordu.
ABD'de, Midwest'te doğup büyüyen Virgil, aslında sektördeki ilk siyahi adam değil. Balmain'ın halen başında olan Fransız Olivier Rousteing, Helmut Lang'ın 'tasarım danışmanı' Shayne Oliver, 1990'larda Bottega Veneta'nın tasarım direktörü olan Edward Buchanan, Paco Rabanne'ın artistik direktörü Patrick Robinson ve DKNY eş kreatif direktörü Maxwell Osborne bu isimlerin en önemlileri. Ancak bunlar ve belki saymayı unuttuğumuz birkaç isim daha, bugünün gerçekliği ile ırkçı endüstrinin yıllar içinde yarattığı o boşluğu ve mesafeyi maalesef doldurmaya yetmiyor. ABD'de uzun süredir Afro-Amerikan tasarımcılar büyük mücadeleler içerisinde kariyerlerini şekillendirmeye çalışıyor. Moda sektörü zaten zor, onlar için endişe ve çabalama gerekliliği iki katına çıkıyor. Yani bu aslında biraz, bir kadın olarak erkek egemen bir toplumda yaşamaya da benziyor. Beyaz erkeğin masasında oturmak, onun yemeğinden yemek ve konuştuğundan konuşmak, o kadar da kolay değil.
Ancak işe bir de şu tarafından bakmak gerek: Defilelerde, dükkanlarda, online'da ve her türlü mecrada, kısaca nereye bakarsanız bakın, 'African diaspora' her yerde bir hükümdarlık kurmuş durumda. Bunun temel nedeni, Afrika kökenli milenyallerin, artık köklerini daha çok sahiplenmek istemeleri ve dolayısıyla geçmişlerine ilgi duymaları olabilir. Bugünün çiçek açan 'Afrocentric' moda algısı, aslında Black Lives Matter ile ele ele gidiyor. NFL oyuncusu Colin Kaepernick milli marş okunduğu sırada sahada diz çöktüğünde, polis vahşetine karşı sembolik bir duruş da sergilemişti. Kaskını çıkardığında milyonlar gördü ki, o zamana kadar ya kazınmış ya da örgülü olan saçları, bu defa Afro'ydu. Kaepernick şimdi, Nike ilanıyla da çok konuşuluyor. Stil sizin için yüzeysel bir şey ise, bir kere daha düşünün... Çünkü özellikle şimdi daha çok, giysilerimizin ve saç modelimizin bile, eskisinden daha politik olduğu bir dönemdeyiz. Çünkü bir kere daha ve hep birlikte tekrar edelim; stil, sosyal, kültürel ve ekonomik gerçekliklerin muazzam bir yansıması.
Sordum Billie Holiday'in Çiçeğine...
Moda kendisini popüler kültüre uzun zaman önce yerleştirdi ve 'Black Style' tüm bereketliliği ve yenilikçiliğiyle bir amip gibi yayıldı ve alt janrlar çıktı ortaya. Ama peki kimdir bu analar-babalar? Örneğin erken 1920'lerde Cab Calloway gibi grup liderleri, 'baggy zoot suit'i popülerleştirdi. Cazcılar ve blues söyleyen kadınlar trendler başlattı. Billie Holiday saçında bir çiçekle sahneye çıktığında, ardından gelen günümüz siyahi sanatçılarının onu yeterince onore edemeyeceklerini, bu stil fikrini, tamamen kendilerininmiş gibi sahipleneceklerini bilmiyordu. Yine 1920'lerin 'flapper' stilinin, büyük bir siyahi gençlik hareketinin bir parçası olan, enerjik çarliston dansından çıktığı bilinir. Daha sonra Broadway, her beyaz adamın yaptığı gibi, geri vermemek suretiyle onu da 'ödünç' alır ve satılabilir bir hale getirir.
Black Lives Matter'a, ironik ve belki de biraz acı ama, şimdinin Afro rüzgârıyla sörf yapan popüler kültürü çok şey borçlu. Beyoncé'nin 'Lemonade' videosunda siyahi stili fazlasıyla görürüz. Videosunda yansıttığı birçok farklı Afro stil, popüler kültürün bir izdüşümü müdür? Peki daha önce neden bu kadar cesur olmamıştır? Yoksa bu sadece, bir pazarlama harikası mıdır? Bu soruların her biri, belki başka bir yazının ya da daha sosyolojik bir araştırmanın temelini rahatlıkla oluşturabilir.
Ataları için Afro saçlarıyla diz çöken bir oyun kurucuydu, şimdi Nike destekli bir aktivist; yeni kahraman Colin Kaepernick.
Back To The Future
Net bir şekilde görülebiliyor ki yakın zamanda Amerikan modası siyahi tasarımcı kitleyi içine dahil edebilmek için hiç olmadığı kadar çaba sarf ediyor.
Pyer Moss'un Kerby Jean-Raymond'ı, Aurora James, Azede Jean-Pierre, Recho Omondi, Jerome LaMaar, Omar Salam, Fe Noel, Kimberly Goldson, Sammy B ve Mimi Plange, endüstrinin yakından izlediği yeni dönem siyahi tasarımcılardan birkaçı. Bunlardan birkaçı moda sektörünün prestijli yarışmalarında finale kaldı (Kendi markasıyla Virgil Abloh da bu isimlere dahildir.) ama 2017 CFDA/Vogue Fashion Fund ödülünün kazananları Telfar, yani Telfar Clemens ve LaQuan Smith dışında hiçbiri, ödüle layık görülmemiştir.
Bir de tabii, işin etiketlenme kısmı var. Siyahi tasarımcı olarak etiketlenmek, kendi zorluklarını yaratıyor. Mesela zaten var olan mesafeyi daha da uzaklaştırmak gibi... İşin bu kısmını, asla unutmayacağım sohbetlerden biriyle açıklamak isterim: İki sezon önce Floransa'da, Virgil Abloh'un Off- White defilesinin hemen ardından gerçekleşen, tasarımcının aynı zamanda DJ'lik de yaptığı özel partide, Kenya asıllı New York'a göç etmiş yerel bir tasarımcıyla konuşuyorduk. Yaşadığımız ülkelerin benzerliğinden konu açıldı ve sonra mevzu Virgil'e döndü. Şöyle anlattı: "Koleksiyonu çok beğendiğimi söyleyemem. Tasarım anlamında fark yaratacak bir şey görmedim. Ama o çok önemli bir isim ve umuyorum ne kadar önemli olduğunun farkındadır. Neden biliyor musun? Kanye (West) büyük bir isim, evet. Tasarım konusunda bir siyahi olarak sokağı yansıtmaya ve bu durumu
beyaz moda sektörüne kabul ettirmeye çabalıyor mu? Evet. Ama onda eksik ya da fazla bir şey var, ne bilmiyorum. Belki de onun o 'siyahi ABD'li etiketi' fazla göz alıyor. Virgil'e gelince... O sokaktaydı ve sokaktan çıktı. Şimdi onu takip eden, sokaktaki diğer yaratıcı çocuklar gibi yani. Demek istediğim, bir şeyleri doğru ve iyi yapsa iyi olur. Ödünç aldığını, geri vermek zorundasın.* Bizi ancak kendimizi ve birbirimizi tanımak daha iyi bir geleceğe taşıyabilir. Sence de öyle değil mi?"
"Kesinlikle öyle. Şöyle dendiğini duymuştum ama tam doğru mu hatırlıyorum, bilmiyorum; "Hakiki bir lider, fikir birliğini arayan değil, fikir birliğini çürütendir." "Bu alıntı sanki, Martin Luther King Jr. söylemiş kadar doğru..."
* Bu konuşmadan tam iki yıl sonra Virgil Abloh, tasarım öğrencilerini defilesinde ön sıraya oturttu. Aynı, Saint Laurent defilesinde Hedi Slimane'ın stillerini 'çaldığı' söylenen sıradan cool çocukların, podyumun üzerinde oturmalarına izin vermesi gibi.