Odadaki fil
Birleşik Krallık, Haziran ayında Avrupa Birliği üyeliğine devam edip etmeyeceklerini referandum ile halka soracak. AB üyeliğinin bu ölçekte 'sorgulaması' piyasalarda müthiş bir rahatsızlık yaratsa da şimdilik pozisyon alınmış değil.
Her ne kadar Türkçe'de tam karşılığını bulamasa da 'elephant in the room' (odadaki fil) deyimi, piyasaların, Birleşik Krallık'ta (İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda) 23 Haziran'da yapılacak referanduma nasıl baktığını -aslında bakmadığını- çok güzel anlatıyor. Sadece Birleşik Krallık için değil, Avrupa tarihi açısından da önemli bir dönüm noktası olan bu referandumda -kısaca Brexit deniliyor-Birleşik Krallığın, Avrupa Birliği (AB) içinde kalıp kalmayacağı oylanacak.
Kimi zaman haklı kimi zaman da haksız gerekçelerle AB kapısında yıllardır işkence çektirilen Türkiye'de Brexit, elbette sıcak haber konusu değil. Hele ki bin bir türlü yerel gelişmeyle meşgul piyasalardaki etkisi ise şimdilik 'hiç' düzeyinde. Açıkçası Avrupa ya da küresel piyasalarda da Brexit şimdilik yankı bulmuyor, herkes fi li görüyor; ancak, görmezden gelmeyi tercih ediyor. Aslında bu durum Brexit'in gerçekleşmesi halinde yaratacağı 'yıkım' etkisinden kaynaklanıyor. Bu ayın sonlarına doğru çok sık telaffuz edilmeye başlanacak Brexit ile ilgili 'büyük sermaye' kaçınılmaz olarak pozisyon almaya başlayacak. Önemli olan asıl hareketten önce, hele ki yapılabiliyorsa uzun vadeli pozisyon alabilmek.
Birleşik Krallık'taki referandum kararı yeni alınmış değil, Muhafazakar Parti Başkanı ve Başbakan olan David Cameron'ın seçim vaatlerinden bir tanesi. Cameron 2015 seçimlerini kazanması halinde 2017'ye kadar AB referandumunu yapacağını söylemişti. AB'den ayrılma fi kri öncelikle 2010 Avrupa krizinden sonra dillenmeye başladı. AB'nin üye ülkelere ticari faaliyetlerdeki düzenlemeleri ve para birliğine zorlaması İngilizlerin en büyük sıkıntısıydı. Krizle beraber Yunanistan'ın durumu ve yapılmak zorunda olan yardımlar İngilizler için bardağın taşması anlamına geldi. Bu ekonomik zorlukların yanında AB üyesi ülkeler arasındaki 'serbest dolaşım' şartı da (Shengen) İngilizleri müthiş rahatsız ediyordu. Neredeyse AB'nin kuruluşundan itibaren bu rahatsızlıkları -açık açık dile getirmese de- hisseden ülkede fitili Suriyeli göçmenler ateşledi. Bütün bunların altyapısında ise Almanya ve Fransa'nın AB içinde ağırlıklarını 'aşırı' bir biçimde artırması da var.
Bazı entelektüellere göre Brexit'in altında "300 yıla yakın dünyaya hükmetmiş, hâlâ geleneklerine bağlı bir milletin 'Yeni Dünya' düzeninde kendisine yer bulma çabası." yatıyor. Nitekim 2015'teki seçimlerde Cameron beklenmeyen bir başarı göstererek yeniden hükümeti kurma görevini aldı. Suriyeli göçmen dalgasının yarattığı şok ise Brexit referandumunun bu yıl Haziran ayına çekilmesine neden oldu. Cameron, referandumdan önce açık bir politika sergilemiyor ve AB ile pazarlık masasında Birleşik Krallık için Shengen'de sınırlamalar, ticari muafi yetler gibi ayrıcalıklar kopartmaya çalışıyor. Aslında oldukça dumanlı bir masada poker oynandığını söyleyebiliriz; zira şu anda AB'nin tartışmasız tek lideri olan Şansölye Merkel göçmenler ve ekonomik kriz gibi çetrefi l konularla 'çok cepheli' bir savaş sürdürürken Cameron'un isteklerini ne derece gerçekleştirebilecek belli değil. Fransa'nın da 'İngilizler gidebilir' tavrı açıkçası işleri kolaylaştırmıyor. Referandum sonrasına 'ayrılmayalım' kararı çıkarsa piyasalar ve AB üzerindeki etkileri daha çok psikolojik olacak. AB'nin somut olarak oylandığı ve en önemli üyelerinden birinden onay alınmasını piyasaların aşırı olumlu bir gelişme olarak göreceği kesin. Haziran sonunda -tam da piyasalar tatile çıkmadan önce- tatlı bir yükseliş dalgasının bahanesi olarak kullanılması mümkün. Ancak sonuç 'ayrılık' yönünde çıkarsa ortalık karışacak. Birleşik Krallığın AB'den ayrılmasının faturası biraz kabarık olacak gibi.
IMF'den Dünya Bankası'na kadar birçok kurum ve kuruluş 2020'ye kadar İngiliz ekonomisinde %9,5'a varan daralma ve 950 bini bulan işsiz sayısı gibi rakamlar açıklıyor. Olumlu tarafta ise her yıl AB'ye verilen 12,1 trilyon doların bütçede kalması, göçmenlerin yaratacağı sorunları bağımsız karar vererek aşabilme kabiliyeti ve daha özgür ticaret yer alıyor. ABD'nin bile karşı çıktığı, geçen yıl imzalanan 30 milyar sterlinlik Çin anlaşması, Brexit sonrasındaki ekonomik sarsıntıyı azaltacak etken olarak görülüyor. Elbette bir de karşı tarafın durumu söz konusu. Çıkış gerçekleşirse Almanya ve Fransa güdümünde yönetilecek bir AB'nin ortaya çıkması kaçınılmaz. AB'nin bütünlüğünün sorgulanacak olması, Yunanistan gibi sorunlu ülkelerin AB'den ayrılmak istemeleri gibi konular iyice alevlenecek. İşte bu durum sterlin ve avro üzerinde müthiş bir baskı yaratacak. Zaten ince bir ip üzerinde yürüyen para piyasalarına büyük bir dalga çarpmış olacak. Üstelik dalganın etkilerinin ne olacağı şu anda kestirilemiyor bile. 'Odadaki fil', yani Brexit için çeşitli varyasyonlarda yatırım yapabilmek mümkün; özellikle foreks ve hisse senedi piyasalarında. Ancak uzun vadeli, en olmadı orta vadeli düşünülerek pozisyon almak en akıllıcası gibi görünüyor. Üstelik her zamanki gibi, mutlaka bir uzmanla görüşmek, risk profi linize göre yatırım yapmak koşuluyla...
Yazı: ADİL UÇAR