Hatıraları hapsetmek: Bir anı saklama sanatı
Seyahat etmek ya da tatile çıkmak şehir hayatının keşmekeşinden kurtulmanın en sevilen yöntemlerinden biri. Tek başına ya da daha kalabalık planlar yapabilir, zihinsel olarak yenilenebilir ve fi ziksel olarak dinlenebilirsiniz. Bu eylemi gerçekleştirdikten sonra ise kürkçü dükkânına geri döneceğimizi de göz önünde bulunduruyoruz tabii. Peki, sizi dönüşte bekleyenler ya da emektar buzdolabınızın kapağınıza ne getirdiniz? Evet, gittiğiniz yerden getireceğiniz anahtarlık ya da magnet gibi hediyelik eşyalardan bahsediyoruz. Gittiğiniz en son yerden ne hediye aldığınızı hatırlıyor musunuz? Ben tercihimi anahtarlıktan yana kullanmıştım. Aynı şekilde her seyahate çıkan arkadaşımdan da bir anahtarlık isteyerek kendi mini koleksiyonumu oluşturuyorum. Anlayacağınız bu iş amatör de olsa koleksiyonerlik ruhu taşıyor. Anı biriktirmek ya da gidilen ülkelerden/şehirlerden hatıraları toplamak olarak da görebilirsiniz. Peki, bunu neden yapıyoruz? Çünkü unutkan canlılarız… Unutmamak adına, 'anları'ı hatırlatacak bir nesneye ihtiyaç duyuyoruz. Aslında bu konu bünyesinde biraz da bencillik barındırıyor desek yanılmış olmayız. Yaşanılan anı orada bırakmayı değil de özel alanımıza taşıyarak soyut özlem hissini somutlaştırmaya çalışıyoruz. Güzel, mutlu anları nesneleştirerek yeniden hatırlamak istiyoruz. Tüm arkadaşlarımızla seyrettiğimiz günbatımını, sevgilimizle gezdiğimiz sokakları ya da tek başımıza keşfettiğimiz eski şehirleri evimize taşıyoruz. Hafızamızdan silinmesini istemediğimiz anları hapsetmek belki de… Bir de bunun üzerine kültürün pazarlanabilir olması eklendiğinde şüphesiz hediyelik eşyalar turizmin göz bebeği haline geliyor. Ülkeler ve şehirler; magnetler, heykelcikler, anahtarlıklar ya da kıyafetlerle dünyanın başka bir ucunda yaşatılıyor. Şimdi "I Love NY" tişörtleri daha da anlamlı hale geldi sanırım… Görüyorsunuz, insanlık kendi tarihinden bile para kazanmayı başarıyor.