İyi insan olmanın sırrını keşfetmiş bir adam

Bazı tiyatrocular var. Bunlar, sinema filminde oynuyor ama o sinema filminde hâlâ tiyatrocu kalıyor ve bunu sana fazlasıyla hissettiriyor. Sinema duygusuna zarar veriyor bu. Sen oynadığın dizlerde, filmlerde bana hiç öyle hissettirmedin bugüne dek. Bunun bir sırrı var mı?

Bunun bir sırrı yok. Bir tek açıklaması olabilir: algı. Dünyanın en saçma sorusu şudur mesela: “Sinema oyunculuğu mu, tiyatro oyunculuğu mu?” Böyle bir şey yok. Oyunculuk, oyunculuktur. Eskiden var olan imkânsızlıklardan dolayı tiyatrocular daha bir yüksek oynamak zorunda kalıyordu. En arkaya seslerini duyurabilmek için falan. O durumun, o enerjinin yansımalarının zamanla vücutta yer etmesidir senin söylediğin şey. Ben o tür bir oyunculuktan hoşlanmadığım için buna hiç izin vermedim.

Bazı oyuncular, canlandırdığı karakterlerin içine öylesine giriyor, o karakterle o kadar bütünleşiyor ki, sonunda gerçek yaşama döndüğünde sıkıntılar yaşıyor. Bir travma durumu ortaya çıkıyor.

Ben böyle bir şeyden hep korktum. Zaten beceremedim de bunu. Karakterle selama çıkan oyuncular vardır mesela. Bu insanı şizofreniye sürükler bence. Dehşet bir şeydir. Bu konuyla ilgili gerçekten çok sıkıntı yaşayan arkadaşlarımız var. Çok basit fi ziksel bir karşılığı var bunun. Beyin, senin yaptığın her şeyi ciddiye alıyor. Verdiğin bütün tepkileri rol icabı olsun olmasın ciddiye alıp gerçek kabul ediyor. Beyin bilmiyor, senin bir dizide, fi lmde ya da sahnede olduğunu. Sen ağladığın zaman depresyona girdiğini düşünüyor ve sana ekstra adrenalin pompalıyor. Rol devam ettiği sürece de devam ediyor buna. Beyin bir noktada paniğe kapılıyor ve sonra seni şizofreniye sürüklüyor. Gerçek ruhsal hastalıklar yaşamaya başlıyorsun. Şunu yapmak gerekir. Tiyatro ciddi bir şakadır diyerek eğitti bizi Müşfi k Kenter. Bunu aklından çıkarmayacaksın. Çok ciddiye alacaksın işini ama işin hayatın olmayacak. Eve iş götürmeyeceksin. Eve iş götürmemen gereken yegâne iş oyunculuk olabilir. Dünyada bir sürü oyuncuda var bu sıkıntı. Bu yüzden, metafi ziğe saldırıyorlar. “Maden işçileri bir, tiyatro oyuncuları iki.” derdi Müşfi k Hoca.yapıyoruz yani. Allah’a şükür ben hiçbir rolden depresyona girmedim.

Hiç depresyona girmez misin peki?

Girerim tabii. Ölüm gibi, sevdiğim biriyle ilişkimde sıkıntı yaşadığımda, adaletsiz bir durumla karşılaştığımda falan kısa dönemli depresyona girdiğim olur. Ama uzun dönem depresyona çok girmem ya. Kaçınılmaz bir şeyse depresyon, gideceksin evde yatacaksın. Gireceksin depresyona ama çok da durmayacaksın,biraz takılıp kaçacaksın!

Artık asıl hikâyemize dönebiliriz sanırım.

Rize’nin köylerini birbirine bağlayan yolda ilerleyen bir otomobilin içindeyiz.Anne ve iki yetişkin oğlu, İstanbul’dan kalkmış,derme çatma köy evlerini görmeye gelmiş. İki kardeş, yol boyunca güzelim doğanın içine inşa edilmiş çirkin, zevksiz binalara bakakalıyor. O güzelim tabiatın bağrına bu tuğla hançerleri saplamaya nasıl elleri varmış insanların anlamıyorlar. Aralarında konuşup söyleniyorlar, bu binaları yapanlara.

“Madem bunlardan nefret ediyorsunuz; siz bir tane istediğiniz gibi, olması gerektiği gibi yapın, herkes baksın görsün ve onun gibi evler yapsın.

Anneleri onlar gibi tahsilli değil belki ama ettiği sözler, geriye söyleyenecek hiçbir şey bırakmıyor. Bu toprak kadını, hayatın ve doğanın kendisinden aldığı eğitimle, bir cümleyle tüm hayatı doldurabilecek ve o hayatı baştan sona şekillendirebilecek bir ders veriyor oğullarına.

Ali Atay’ın aklından hiç çıkmıyor bu sözler. Kötü gördüğü her şeye karşı kendini korumak için bir duruş geliştiriyor bu sayede. Beğenmediği şeylerden şikâyet etmek yerine, onları düzeltebilmek adına doğru modeli yaratmaya adamış kendini.

“Öyle dönemlerden geçiyoruz ki, insan hiç olmadığı kadar dürüst olmalı. Hiç olmadığı kadar yalandan uzak durmalı. Hiç olmadığı kadar başkasının malından gözünü çekmeli. Şu anda yaşanan krizlerin sebebi neyse, onun tam aksi bir noktada durmalı. Hiç olmadığı kadar çıkarsız ilişkiler yaşamalı. Bu gerçekten insanı arındırıyor, uzak tutuyor her şeyden ve etrafımızda bulunan bir sürü kirli şeyi savıyor. Çok kolaylıkla birbirine sirayet eden durumlar var. Tepedeki adam bir şey yaptığında, aşağıdaki adam onun bin katını yapıyor. Ve bunu yaparken hiç utanmadan yapıyor bunu. Sen de bu ortamda diyorsun ki, benim temiz olmam lazım. İlişkilerini de o şekilde düzenliyorsun. Bir şey olduğu zaman hemen gidip konuşuyorsun. Böyle bir şey hissediyorum diyorsun sana karşı. Bu da hemen çözüme ulaştırıyor sorunu. İçten pazarlık, bir şeyi gizlemek… Bunlar, çok korkunç şeyler. Olmaması gereken şeyler. Her şey açık olmalı. Dinlerde de bahsi geçen bu değil midir zaten?”

Karşımdaki adam, ‘iyi insan olmanın formülünü’ açıklıyor bana ama farkında değil. Ona göreyse bu, yalnızca ‘mutlu olmanın formülü’. Demek ki mutlu olmanın yolu iyi insan olmaktan geçiyor. Bu kadar basit. Basit mi? Bir dakika. Bunları söylemek kolay ama yapması? Ali Atay, bu prensipleri hayatına taşımayı nasıl başarıyor? Hayal kırıklıklarıyla başlayan o yenilmişlik, pes etmişlik, yılgınlık ve nihayetinde karamsar boş vermişlik duygusunu nasıl bertaraf ediyor?

“Tek başıma değil, arkadaşlarımla başardım. Ekip dediğin şey, onun için var işte. Ben umudumu kaybetmeye başladığım anda, ekipten biri beni alıp çıkaracak. Ona bir şey olduğu zaman ben onu kaldıracağım. Birbirimize tutunmak zorundayız. Çok az kaldık. Birbirimize tutunmak zorundayız.”

Birbirinin zıttı iki his bıraktı bu röportaj bende. Bir şeyleri keşfetmiş olma sevinciyle; bir şeyleri ıskaladığımı fark etmiş olmanın getirdiği burukluğu aynı anda yaşadım. Ali Atay gibi iyi ve güzel bir adamı tanıdım… Eyvallah. Ama Ali Atay gibi kötüye karşı mücadelede silah arkadaşlığı yapacak dostlar olmadan hayatımda, geçip gitmiş ömür… Artık ben dahil, herkes kendi dalgasında. Derdin büyüğü bu. Ve anladım ki… Karamsarlığa, boş vermişliğe meyyalim vallahi dertten.

Esquire Mayıs 2014 sayısından alıntıdır.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.