Çocukları piste alalım!
Dünya nüfusunun artışı hızla sürerken, bazı ülkelerde doğum oranları aynı hızla düşüyor. Çocuksuz yaşam, modaya mı dönüşüyor? İnsanlar neden çocuk yapmaktan çekiniyor? Devletler, doğum oranını arttırmak için nasıl politikalar geliştiriyor? Yoksa insanlığın soyu tükeniyor mu? (Şaka değil; bunu isteyenler bile var!)
Giriş Tarihi: 15.07.2018
16:08
Yazı Tolga ÜYKEN
Bu yazıyı 15 Haziran'dan önce okuyorsanız, birazdan aktaracağım durumları yaşayanlarınız olacak. Eğer 15 Haziran'dan sonra okuyorsanız, "Vallahi başıma geldi!" diyeceksiniz. Çünkü 15 Haziran günü, Ramazan Bayramı'nı kutlayacağız. Bayram günlerinde aile üyeleri, dostlar, akrabalar bir araya gelir ve büyükler karşılarında oturan evli, mutlu, çocuksuz olanlara hal hatır merasiminden sonra şu soruyu yapıştırır: "Eee, çocuk ne zaman?" Anneanne, babaanne ve dede adayları, 'torun görmek'; dayı, teyze, hala, amca adayları da 'yeğen sevmek' istediklerini dile getirir. Çocuksuz çiftler de "Kısmet…", "Allah ne zaman nasip ederse…", "Durun bakalım, biraz hayatımızı yaşayalım!" gibi farklı cevaplarla muhabbeti geçiştirir. Çocuklu çiftler ve aile büyükleri, çocuk sahibi olmanın ne kadar muhteşem bir duygu olduğunu, hayatlarının -olumlu anlamda- ne kadar değiştiğini anlatırlar. Bayram ziyareti, çocuksuz çiftleri ikna etmek için bir nevi toplu terapiye, ikna konuşmasına dönüşür. Dokuz yıllık evli ve çocuksuz bir adam olarak, buna benzer muhabbetleri çok yaşadım ve eminim bu yazıyı okuyanlar arasında da benimle aynı durumda olanlar vardır. Oysa, annemle babam evliliklerinin birinci yılında beni kucaklarına almışlar. Peki, yaklaşık 35 sene içinde ne değişti? Günümüzde çocuk sahibi olma konusunda neden daha çekimseriz? Dünya'da da benzer durumlar yaşanıyor mu?
ÇOCUKSUZ DÜNYA TASAVVURU: CHILDREN OF MEN
Bir sabah, haberlerde dünyadaki tek çocuğun da hayatını kaybettiğini görseydiniz, ne düşünürdünüz? 2006 yapımı bilim kurgu filmi 'Children of Men' böyle bir sahneyle açılıyor. Sebebi bilinmeyen bir şekilde, kadınların kısırlaştığı ve insan neslinin tükenme tehlikesi altında olduğu bir zamanda, bir grup aktivistin mucizevi bir şekilde dünyaya gelen tek çocuğu korumaya çalıştığı hikâyesiyle dikkat çeken film, özellikle bilim kurgu sevenler için biçilmiş kaftan. Alfonso Cuaron'un yönetmenliğini üstlendiği filmin, başrollerinde Julianne Moore ve Clive Owen var. Filmin IMDB'de
ORTALAMA DÜŞÜYOR
1970 yılında Türkiye'de kadın başına düşen doğum oranı 5,5 olarak tespit edilmiş. Böyle bir ortalama yakalanması için, basit bir matematikle şu sonucu çıkarabiliriz. 1970 yılında hayatında bir kez doğum yapmış her kadına karşılık, 10 doğum yapmış bir kadın olmalı ki, ortalama bu seviyede kalsın. Yani bundan 50 sene önce, "Acaba çocuk yapmak için erken mi?" düşüncesinden ziyade, "Çok geç olmadan, daha çok çocuk yapmalıyım." düşüncesinin hâkim olduğunu görüyoruz. Türkiye İstatistik Kurumu'nun 2016 verilerine göre; kadın başına doğum oranı 2,10'a kadar düşmüş durumda. Ortalamanın bu derece düştüğünü görünce, bayramlarda seyranlarda çocuk isteyen büyükler görmemize şaşmamak lazım. 1970 senesinde, Almanya'nın nüfusu yaklaşık 80 milyon iken, Türkiye'nin nüfusunun 35 milyon civarında olduğunu da ekleyelim. Yani 50 sene önce, nüfusumuz Almanya'nın yarısı kadar bile değilken, 2016 senesinde iki ülkenin nüfusu neredeyse eşitlendi (Almanya yaklaşık 82 milyon, Türkiye yaklaşık 80 milyon oldu). Söz konusu doğum oranının genç bir nüfusun oluşmasında oldukça katkı sağladığı ortada. Ancak, istatistiklerin de gösterdiği gibi ortalama hızla düşüyor, çocuk sayısı azalıyor.
Türkiye'de kadın başına düşen doğum oranının azalmasından bahsetsek de, nüfus artışı sürüyor. Oysa, bazı ülkelerde çocuk sayısı dramatik derecede azalırken, ürkütücü tablolar ortaya çıkabiliyor. Her yıl daha da yaşlanan nüfusuyla Japonya'da yaşanan durum, "Acaba günün birinde Japonya'da hiç çocuk kalmayacak mı?" sorusunu bile akıllara getiriyor. 1954 yılında, yaklaşık 30 milyon çocuğun yaşadığı Japonya'da günümüzde bu sayı neredeyse 15 milyon'a inmiş durumda. Kadınları doğum yapmaya teşvik etmek için devlet politikalarında yeni düzenlemeler ve imkânlar yaratılsa da, kadın başına doğum oranı 1,44 seviyelerinde. Japon kadınların doğum oranının 2005 senesinde 1,26'ya kadar düştüğü göz önünde bulundurulursa, hafif bir kıpırdanma olduğu söylenebilir.
ÇOCUKSUZ OLMAYI SEÇENLER
Tüm dünyada doğum oranları azaldığı gibi, bir de hiç çocuk sahibi olmamayı seçenler var. Bilinçli olarak, herhangi bir tıbbi sorun yaşamadığı ve evliliğinde mutlu olduğu halde, karı- koca yalnız ve çocuksuz olarak yaşamlarını sürdüren çiftler de bulunuyor. Bu düşüncenin en ünlü destekleyicisi Fransız yazar Corinne Maier. Ekonomist ve uluslararası ilişkiler uzmanı olmasına karşın psikanaliz alanında doktorası da bulunan Maier'in 2007'de yazdığı No Kid, Quarante raisons de ne pas avoir d'enfant (Çocuğa Hayır, Çocuk Sahibi Olmamak İçin 40 Sebep) isimli kitap, Türkçe'ye de çevrildi. Maier, kitabında çocuk sahibi olmamak için -kendisine göre mantıklı- bazı gerekçeler sıralıyor. Bu gerekçelerden bazıları psikolojik, bazıları sosyal durumdan kaynaklanıyor. Örneğin, Maier'e göre bir kişinin ailesinde onun bakımına muhtaç bir yaşlı ya da engelli birisi varsa, çocuk yapmamayı tercih edebilir. Maier'in çocuk yapmaktan kaçınmak için sunduğu diğer gerekçeler arasında, hamileliğin kadın vücuduna etkileri (kilo alma, göğüslerde sarkma, çatlaklar, pelvik kaslarda gevşeklik sonucu cinsel istekte azalma vs.), ekonomik yetersizlikler, ailedeki genetik bir rahatsızlığı bir sonraki nesle taşıma korkusu, çocuğun evliliğe zarar vermesi endişesi, evlat edinilebilecek kimsesiz çocuklar varken yeni bir çocuğu dünyaya getirmeyi saçma bulmak, dünyadaki olumsuzlukları yeni bir bireye yaşatmama arzusu (nam-ı diğer "Bu dünyaya çocuk getirmek istemiyorum." sendromu), çocuk sevmemek, kariyer hedeflerinin etkilenmesi kaygısı gibi birçok düşünce yer alıyor. Böyle peş peşe sayınca insan bir an gerçekten kaygılanıyor ancak eminiz, bu yazıyı okuyan mutlu anne ve babalar şu anda bu düşüncelere gülümseyerek karşılık veriyordur.
DÜNYADA HİÇ ÇOCUK KALMASA YAŞANACAK 7 ŞEY
● Bütün ilk ve orta dereceli okullar süresiz kapatılırdı.
● Emzik, bebek bezi, biberon, bebek arabası, beşik gibi ürünler artık üretilmezdi.
● Birçok YouTuber'ın izlenme oranı düşerdi.
● El öpenler çok olmazdı.
● Bebek bakıcıları işsiz kalırdı.
● Parklardaki salıncaklar yetişkinlere göre tasarlanırdı.
YouTube'daki bebek videolarını eğlenerek değil, hüzünle izlerdik.
ÇOCUKSUZLUĞU ABARTANLAR
Çocuk yapmamak veya istediğin sayıda çocuk yapmak, bireysel bir tercih olabilir. Ancak 1970'lerde, ABD'nin Oregon eyaletinde yaşayan Les U. Knight isimli bir öğretmen, çocuk yapmamayı politik bir harekete dönüştürüp abartılı bir boyuta taşıdı. 25 yaşında vazektomi yöntemiyle, yani tohum kanallarının ameliyatla bağlanması sonucunda kendisini kısırlaştıran Knight, çocuksuz bir dünya yaratmaya baş koydu. Bu amacını kurumsallaştırmak için 1991 yılında Voluntary Human Extinction Movement (İnsan Soyunu Gönüllü Olarak Yok Etme Hareketi) isimli bir hareket başlatan Knight, yayınlar yapmaya başladı. Knight'a göre, insan nüfusu Dünya'nın kaldırabileceğinden çok daha büyük boyutlara ulaşmıştı ve bu böyle devam ederse, hem insanların hem de diğer bütün canlıların soyu tükenecekti. Knight'ın aşırı aykırı fikirlerine göre, insanlar gönüllü olarak üremekten vazgeçmeli ve Dünya'nın ekosistemini kurtarmalıydı. Knight'ın yayınları çok büyük kitleler tarafından desteklenmese de, özellikle 90'lı yıllarda medyada çok ses getirdi. Hatta kendi yayınlarında karikatür serilerine bile yer verdi. Bonobo Baby isimli karikatür serisi, anne olmak istemeyen bir kadının soyu tükenme tehlikesi altındaki türlerden Bonobo'ların yavrularına annelik yapmasını anlatıyordu.
PANİK YOK, ÜRÜYORUZ!
Çocuk yapmama veya tek çocukla yetinme tercihi popülerleşiyor gibi görünse de, Dünya nüfusu hızla artıyor. 1800'lü yıllarda tüm Dünya'da yaklaşık 1 milyar insan yaşıyordu. 20. yüzyılın başında bu sayının takribi 1,65 milyar olduğu varsayılıyor. Gelişen teknolojik imkânlar, tıp biliminin gelişmesi 1960'larda insan nüfusunu 3 milyar seviyelerine çıkardı. İnsanlık, iki dünya savaşı geçirmesine karşın sadece yarım asırda neredeyse iki kat çoğaldı. Yakın zamanda yapılan çalışmalar, insan nüfusunun 7,6 milyarı geçtiğini, her yıl yaklaşık olarak 30 milyon arttığını gösteriyor. Tahminlere ve hesaplara göre; şu anda yaşayan insan sayısı, gelmiş geçmiş dünya üzerinde var olmuş tüm insanların %7'sine yakın. Bu oran gittikçe artacak, çünkü 1900'lerde 1.5 milyara yakın olan insan nüfusu, 2000'de 6 milyarı geçti. İnsanlığın oransal olarak en hızlı büyüdüğü yıl 1962 olarak kaydedildi. 1962'de, tüm dünyanın nüfusu %2,1'lik oranla muazzam bir büyüme sergiledi. Büyüme hızı azalsa da; insanoğlu üremeye, yayılmaya, Dünya'yı kaplamaya devam ediyor. Çin, Dünya'nın en kalabalık ülkesi ve nüfusu da hızla artıyor. 1950 yılında 600 milyona yakın Çinli yaşarken, 50 yıl içinde bu sayı ikiye katlandı. Ancak Hindistan'ın nüfusu çok daha hızlı artıyor. Hindistan'ın 1950'de 375 milyon civarındaki nüfusu, 2016'da 1,3 milyarı aştı.
DAHA ÇOK ÇOCUKLU BİR DÜNYA
Doğum oranları düşen bazı ülkeler, bu oranı arttırmak için farklı yaratıcı yollara da başvurdular. Örneğin Gürcistan'ın nüfusu 1989'da 5 milyon civarındayken 2014'te 3 milyon'a düşünce, devlet bir arkadaşlık sitesi kurup gençlerin evlenmesini ve çocuk yapmasını teşvik etti. Devlet eliyle yapılan arkadaşlık sitesinde, vatandaşlar boy-kilo gibi dış görünüşleriyle ilgili bilgiler dışında, burçlarını bile paylaşıyordu.
2014'te son 27 yılın en düşük doğum oranını yaşayan Danimarka'da bir seyahat şirketi, çiftlerin eğer seyahat sırasında çocuk yaptıklarını ispat ederlerse üç yıl boyunca çocuğun bakımı için gerekli ürünleri hediye olarak kazanacakları bir kampanya geliştirirken, slogan olarak da "Danimarka için bunu yap!" cümlesini seçti. Danimarkalıların tatildeyken cinsel birliktelik yaşama ihtimalinin %46 daha yüksek olduğu ve her 10 çocuktan birinin tatilde yapıldığı bilgisi de bu kampanyanın destekleyici ifadelerindendi. Aynı seyahat şirketi daha sonra da, anneanne-babaanne adayları için benzer bir kampanya yapıp, "Torun isteyenler, çocuklarına tatil hediye edebilir." şeklinde bir duyuru gerçekleştirdi.
Doğum oranlarının 0,78'e kadar düştüğü Singapur'da da bir sakız markası, çocuk yapmanın ulusal bir görev ve doğum oranlarını yükseltmenin bir vazife olduğunu ifade eden reklamlar yaptı. Bununla birlikte, Singapur Kentsel Gelişim Yönetimi 1+1 stüdyo dairelere kısıtlama getirerek, bekâr hayatı yerine çiftlerin birlikte yaşayıp aile kurabileceği geniş evleri teşvik eden kararlar aldı.
Güney Kore'deki kadın başına doğum oranı 2013'te 1,18'e kadar düştü. 1970'ler ve 1980'lerdeki devlet politikaları nedeniyle bir hayli azalan doğum oranının 21. yüzyılda yükselmesi gerektiğini düşünen Güney Kore hükümeti, işsizlik sebebiyle çocuk yapmaktan kaçınan gençleri yüreklendirmek için 70 milyar dolarlık bir teşvik programı uyguladı. 10 yıllık program kapsamında, her doğum için ebeveynler ikramiye alıyor, kısırlık tedavisi için gerekli masraflar da yine devlet tarafından karşılanıyor. Ancak tüm bu çabalara rağmen, 2016'da doğan bebek sayısı 400 bin'i bile bulamadı.
Rusya da nüfusunu arttırmak isteyen ülkelerin başında geliyor. Düşen doğum oranları, 2007'de ilginç bir politikanın doğmasına sebep oldu. 12 Haziran'daki Ulusal Bayram'dan dokuz ay önceye denk gelen 12 Eylül günü, Ulusal Gebe Kalma Günü ilan edildi ve vatandaşların izinli sayıldığı bu tatil gününde çocuk yapmaları istendi. Dokuz ay sonra 12 Haziran'da doğum yapan annelere buzdolabı, ikramiye hatta otomobil gibi ödüller verildi. 2000'de 1,2 olan doğum oranı, 2010'larda 1,7 seviyelerine çıksa da çok büyük bir başarı sağlanamadı.
69 ÇOCUK DOĞURAN KADIN
Guinness Rekorlar Kitabı'na göre; en çok çocuk doğurma rekoru 1707-1782 yılları arasında yaşamış Feodor Vassilyeva isimli adamın eşi Bayan Vassilyeva'da. 27 hamilelikte, 16 ikizden 32, yedi üçüzden 21 ve dört dördüzden 16 çocuk doğurarak 69 çocuk dünyaya getirdi. Bütün doğumları kaydeden Nikolsk Manastırı'ndaki 27 Şubat 1782 tarihli kayıtlara göre, Vassilyeva bu alanda rekorun sahibi. Çocukların babası Vassilyev'in ikinci karısından da altı ikizden toplam 12, iki üçüzden de toplam 6 olmak üzere 18 çocuğu daha oldu. 87 çocuğun yalnızca üçünün hayatını kaybetmesi de, döneme göre oldukça şaşırtıcı.
Yazının başında bahsettiğimiz Japonya, yana yakıla bebek bekleyen ülkelerden biri. Bazı nüfusbilimcilere göre; bu doğum-ölüm istatistikleri devam ederse 1000 yıl içinde Japon milleti yok olabilir. O kadar ki, Unicharm isimli şirketin verilerine göre 2012 yılında, yaşlılar için üretilen yetişkin bezi satışları ilk kez bebek bezi satışlarını geçti. Tsukuba Üniversitesi öğrencileri, bu duruma el atmak için 2010 yılında Yotaro isimli bir robot bebek ürettiler. Gerçek bir bebeğe tam olarak benzemese de, ağlayan, mızmızlanan, gıdıklandığında gülen, beşiğine konduğunda sessizleşen Yotaro ile, insanlara ebeveyn olmanın manevi tarafı hissettirilmeye çalışılsa da, pek başarılı olunmuş sayılmaz.
Neticede, çocuk sahibi olmanın nasıl bir şey olduğunu, yaşayan bilir. 33 yaşında, henüz babalık duygusunu tatmamış bir adam olarak, bu konuda ahkâm kesme imkânım yok. Fakat, ister nüfusu kalabalıklaştırmak, ister şahsi mutluluk, ister daha fazla bebek arabası satmak, ister soyunu devam ettirme gerekçesiyle olsun; insanların bebeklerini kucaklarına almaya devam edecekleri kesin.
KENDİSİ KÜÇÜK, SEKTÖRÜ BÜYÜK
20. yüzyılın sonlarından itibaren çocuksuz hayat modası yavaş yavaş yayılıyor gibi görünse de, insanların büyük çoğunluğu çocuk sahibi olmaktan elbette vazgeçmiyor. Öyle ki, doğum oranlarının hızla düştüğü ABD'de bile 2013 yılında çocuk ürünlerinin ekonomik büyüklüğü rekor bir seviyeye ulaşıp 49 milyar dolarlık bir sektör oluşturuyordu. Türkiye'de durum farklı değil. 2001 yılında e-ticaret sitesi olarak kurulan ve bebek ürünleri temalı ebebek. com, 2016 yılında toplam 18,8 milyon adet ürün sattığını açıkladı. 2017 yılı itibariyle Türkiye'de 100m2 üzeri 400'den fazla bebek mağazası bulunuyor. 2015'te bu sayının 200'den az olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, hızla
Bu yazıyı 15 Haziran'dan önce okuyorsanız, birazdan aktaracağım durumları yaşayanlarınız olacak. Eğer 15 Haziran'dan sonra okuyorsanız, "Vallahi başıma geldi!" diyeceksiniz. Çünkü 15 Haziran günü, Ramazan Bayramı'nı kutlayacağız. Bayram günlerinde aile üyeleri, dostlar, akrabalar bir araya gelir ve büyükler karşılarında oturan evli, mutlu, çocuksuz olanlara hal hatır merasiminden sonra şu soruyu yapıştırır: "Eee, çocuk ne zaman?" Anneanne, babaanne ve dede adayları, 'torun görmek'; dayı, teyze, hala, amca adayları da 'yeğen sevmek' istediklerini dile getirir. Çocuksuz çiftler de "Kısmet…", "Allah ne zaman nasip ederse…", "Durun bakalım, biraz hayatımızı yaşayalım!" gibi farklı cevaplarla muhabbeti geçiştirir. Çocuklu çiftler ve aile büyükleri, çocuk sahibi olmanın ne kadar muhteşem bir duygu olduğunu, hayatlarının -olumlu anlamda- ne kadar değiştiğini anlatırlar. Bayram ziyareti, çocuksuz çiftleri ikna etmek için bir nevi toplu terapiye, ikna konuşmasına dönüşür. Dokuz yıllık evli ve çocuksuz bir adam olarak, buna benzer muhabbetleri çok yaşadım ve eminim bu yazıyı okuyanlar arasında da benimle aynı durumda olanlar vardır. Oysa, annemle babam evliliklerinin birinci yılında beni kucaklarına almışlar. Peki, yaklaşık 35 sene içinde ne değişti? Günümüzde çocuk sahibi olma konusunda neden daha çekimseriz? Dünya'da da benzer durumlar yaşanıyor mu?
ÇOCUKSUZ DÜNYA TASAVVURU: CHILDREN OF MEN
Bir sabah, haberlerde dünyadaki tek çocuğun da hayatını kaybettiğini görseydiniz, ne düşünürdünüz? 2006 yapımı bilim kurgu filmi 'Children of Men' böyle bir sahneyle açılıyor. Sebebi bilinmeyen bir şekilde, kadınların kısırlaştığı ve insan neslinin tükenme tehlikesi altında olduğu bir zamanda, bir grup aktivistin mucizevi bir şekilde dünyaya gelen tek çocuğu korumaya çalıştığı hikâyesiyle dikkat çeken film, özellikle bilim kurgu sevenler için biçilmiş kaftan. Alfonso Cuaron'un yönetmenliğini üstlendiği filmin, başrollerinde Julianne Moore ve Clive Owen var. Filmin IMDB'de
ORTALAMA DÜŞÜYOR
1970 yılında Türkiye'de kadın başına düşen doğum oranı 5,5 olarak tespit edilmiş. Böyle bir ortalama yakalanması için, basit bir matematikle şu sonucu çıkarabiliriz. 1970 yılında hayatında bir kez doğum yapmış her kadına karşılık, 10 doğum yapmış bir kadın olmalı ki, ortalama bu seviyede kalsın. Yani bundan 50 sene önce, "Acaba çocuk yapmak için erken mi?" düşüncesinden ziyade, "Çok geç olmadan, daha çok çocuk yapmalıyım." düşüncesinin hâkim olduğunu görüyoruz. Türkiye İstatistik Kurumu'nun 2016 verilerine göre; kadın başına doğum oranı 2,10'a kadar düşmüş durumda. Ortalamanın bu derece düştüğünü görünce, bayramlarda seyranlarda çocuk isteyen büyükler görmemize şaşmamak lazım. 1970 senesinde, Almanya'nın nüfusu yaklaşık 80 milyon iken, Türkiye'nin nüfusunun 35 milyon civarında olduğunu da ekleyelim. Yani 50 sene önce, nüfusumuz Almanya'nın yarısı kadar bile değilken, 2016 senesinde iki ülkenin nüfusu neredeyse eşitlendi (Almanya yaklaşık 82 milyon, Türkiye yaklaşık 80 milyon oldu). Söz konusu doğum oranının genç bir nüfusun oluşmasında oldukça katkı sağladığı ortada. Ancak, istatistiklerin de gösterdiği gibi ortalama hızla düşüyor, çocuk sayısı azalıyor.
Türkiye'de kadın başına düşen doğum oranının azalmasından bahsetsek de, nüfus artışı sürüyor. Oysa, bazı ülkelerde çocuk sayısı dramatik derecede azalırken, ürkütücü tablolar ortaya çıkabiliyor. Her yıl daha da yaşlanan nüfusuyla Japonya'da yaşanan durum, "Acaba günün birinde Japonya'da hiç çocuk kalmayacak mı?" sorusunu bile akıllara getiriyor. 1954 yılında, yaklaşık 30 milyon çocuğun yaşadığı Japonya'da günümüzde bu sayı neredeyse 15 milyon'a inmiş durumda. Kadınları doğum yapmaya teşvik etmek için devlet politikalarında yeni düzenlemeler ve imkânlar yaratılsa da, kadın başına doğum oranı 1,44 seviyelerinde. Japon kadınların doğum oranının 2005 senesinde 1,26'ya kadar düştüğü göz önünde bulundurulursa, hafif bir kıpırdanma olduğu söylenebilir.
ÇOCUKSUZ OLMAYI SEÇENLER
Tüm dünyada doğum oranları azaldığı gibi, bir de hiç çocuk sahibi olmamayı seçenler var. Bilinçli olarak, herhangi bir tıbbi sorun yaşamadığı ve evliliğinde mutlu olduğu halde, karı- koca yalnız ve çocuksuz olarak yaşamlarını sürdüren çiftler de bulunuyor. Bu düşüncenin en ünlü destekleyicisi Fransız yazar Corinne Maier. Ekonomist ve uluslararası ilişkiler uzmanı olmasına karşın psikanaliz alanında doktorası da bulunan Maier'in 2007'de yazdığı No Kid, Quarante raisons de ne pas avoir d'enfant (Çocuğa Hayır, Çocuk Sahibi Olmamak İçin 40 Sebep) isimli kitap, Türkçe'ye de çevrildi. Maier, kitabında çocuk sahibi olmamak için -kendisine göre mantıklı- bazı gerekçeler sıralıyor. Bu gerekçelerden bazıları psikolojik, bazıları sosyal durumdan kaynaklanıyor. Örneğin, Maier'e göre bir kişinin ailesinde onun bakımına muhtaç bir yaşlı ya da engelli birisi varsa, çocuk yapmamayı tercih edebilir. Maier'in çocuk yapmaktan kaçınmak için sunduğu diğer gerekçeler arasında, hamileliğin kadın vücuduna etkileri (kilo alma, göğüslerde sarkma, çatlaklar, pelvik kaslarda gevşeklik sonucu cinsel istekte azalma vs.), ekonomik yetersizlikler, ailedeki genetik bir rahatsızlığı bir sonraki nesle taşıma korkusu, çocuğun evliliğe zarar vermesi endişesi, evlat edinilebilecek kimsesiz çocuklar varken yeni bir çocuğu dünyaya getirmeyi saçma bulmak, dünyadaki olumsuzlukları yeni bir bireye yaşatmama arzusu (nam-ı diğer "Bu dünyaya çocuk getirmek istemiyorum." sendromu), çocuk sevmemek, kariyer hedeflerinin etkilenmesi kaygısı gibi birçok düşünce yer alıyor. Böyle peş peşe sayınca insan bir an gerçekten kaygılanıyor ancak eminiz, bu yazıyı okuyan mutlu anne ve babalar şu anda bu düşüncelere gülümseyerek karşılık veriyordur.
DÜNYADA HİÇ ÇOCUK KALMASA YAŞANACAK 7 ŞEY
● Bütün ilk ve orta dereceli okullar süresiz kapatılırdı.
● Emzik, bebek bezi, biberon, bebek arabası, beşik gibi ürünler artık üretilmezdi.
● Birçok YouTuber'ın izlenme oranı düşerdi.
● El öpenler çok olmazdı.
● Bebek bakıcıları işsiz kalırdı.
● Parklardaki salıncaklar yetişkinlere göre tasarlanırdı.
YouTube'daki bebek videolarını eğlenerek değil, hüzünle izlerdik.
ÇOCUKSUZLUĞU ABARTANLAR
Çocuk yapmamak veya istediğin sayıda çocuk yapmak, bireysel bir tercih olabilir. Ancak 1970'lerde, ABD'nin Oregon eyaletinde yaşayan Les U. Knight isimli bir öğretmen, çocuk yapmamayı politik bir harekete dönüştürüp abartılı bir boyuta taşıdı. 25 yaşında vazektomi yöntemiyle, yani tohum kanallarının ameliyatla bağlanması sonucunda kendisini kısırlaştıran Knight, çocuksuz bir dünya yaratmaya baş koydu. Bu amacını kurumsallaştırmak için 1991 yılında Voluntary Human Extinction Movement (İnsan Soyunu Gönüllü Olarak Yok Etme Hareketi) isimli bir hareket başlatan Knight, yayınlar yapmaya başladı. Knight'a göre, insan nüfusu Dünya'nın kaldırabileceğinden çok daha büyük boyutlara ulaşmıştı ve bu böyle devam ederse, hem insanların hem de diğer bütün canlıların soyu tükenecekti. Knight'ın aşırı aykırı fikirlerine göre, insanlar gönüllü olarak üremekten vazgeçmeli ve Dünya'nın ekosistemini kurtarmalıydı. Knight'ın yayınları çok büyük kitleler tarafından desteklenmese de, özellikle 90'lı yıllarda medyada çok ses getirdi. Hatta kendi yayınlarında karikatür serilerine bile yer verdi. Bonobo Baby isimli karikatür serisi, anne olmak istemeyen bir kadının soyu tükenme tehlikesi altındaki türlerden Bonobo'ların yavrularına annelik yapmasını anlatıyordu.
PANİK YOK, ÜRÜYORUZ!
Çocuk yapmama veya tek çocukla yetinme tercihi popülerleşiyor gibi görünse de, Dünya nüfusu hızla artıyor. 1800'lü yıllarda tüm Dünya'da yaklaşık 1 milyar insan yaşıyordu. 20. yüzyılın başında bu sayının takribi 1,65 milyar olduğu varsayılıyor. Gelişen teknolojik imkânlar, tıp biliminin gelişmesi 1960'larda insan nüfusunu 3 milyar seviyelerine çıkardı. İnsanlık, iki dünya savaşı geçirmesine karşın sadece yarım asırda neredeyse iki kat çoğaldı. Yakın zamanda yapılan çalışmalar, insan nüfusunun 7,6 milyarı geçtiğini, her yıl yaklaşık olarak 30 milyon arttığını gösteriyor. Tahminlere ve hesaplara göre; şu anda yaşayan insan sayısı, gelmiş geçmiş dünya üzerinde var olmuş tüm insanların %7'sine yakın. Bu oran gittikçe artacak, çünkü 1900'lerde 1.5 milyara yakın olan insan nüfusu, 2000'de 6 milyarı geçti. İnsanlığın oransal olarak en hızlı büyüdüğü yıl 1962 olarak kaydedildi. 1962'de, tüm dünyanın nüfusu %2,1'lik oranla muazzam bir büyüme sergiledi. Büyüme hızı azalsa da; insanoğlu üremeye, yayılmaya, Dünya'yı kaplamaya devam ediyor. Çin, Dünya'nın en kalabalık ülkesi ve nüfusu da hızla artıyor. 1950 yılında 600 milyona yakın Çinli yaşarken, 50 yıl içinde bu sayı ikiye katlandı. Ancak Hindistan'ın nüfusu çok daha hızlı artıyor. Hindistan'ın 1950'de 375 milyon civarındaki nüfusu, 2016'da 1,3 milyarı aştı.
DAHA ÇOK ÇOCUKLU BİR DÜNYA
Doğum oranları düşen bazı ülkeler, bu oranı arttırmak için farklı yaratıcı yollara da başvurdular. Örneğin Gürcistan'ın nüfusu 1989'da 5 milyon civarındayken 2014'te 3 milyon'a düşünce, devlet bir arkadaşlık sitesi kurup gençlerin evlenmesini ve çocuk yapmasını teşvik etti. Devlet eliyle yapılan arkadaşlık sitesinde, vatandaşlar boy-kilo gibi dış görünüşleriyle ilgili bilgiler dışında, burçlarını bile paylaşıyordu.
2014'te son 27 yılın en düşük doğum oranını yaşayan Danimarka'da bir seyahat şirketi, çiftlerin eğer seyahat sırasında çocuk yaptıklarını ispat ederlerse üç yıl boyunca çocuğun bakımı için gerekli ürünleri hediye olarak kazanacakları bir kampanya geliştirirken, slogan olarak da "Danimarka için bunu yap!" cümlesini seçti. Danimarkalıların tatildeyken cinsel birliktelik yaşama ihtimalinin %46 daha yüksek olduğu ve her 10 çocuktan birinin tatilde yapıldığı bilgisi de bu kampanyanın destekleyici ifadelerindendi. Aynı seyahat şirketi daha sonra da, anneanne-babaanne adayları için benzer bir kampanya yapıp, "Torun isteyenler, çocuklarına tatil hediye edebilir." şeklinde bir duyuru gerçekleştirdi.
Doğum oranlarının 0,78'e kadar düştüğü Singapur'da da bir sakız markası, çocuk yapmanın ulusal bir görev ve doğum oranlarını yükseltmenin bir vazife olduğunu ifade eden reklamlar yaptı. Bununla birlikte, Singapur Kentsel Gelişim Yönetimi 1+1 stüdyo dairelere kısıtlama getirerek, bekâr hayatı yerine çiftlerin birlikte yaşayıp aile kurabileceği geniş evleri teşvik eden kararlar aldı.
Güney Kore'deki kadın başına doğum oranı 2013'te 1,18'e kadar düştü. 1970'ler ve 1980'lerdeki devlet politikaları nedeniyle bir hayli azalan doğum oranının 21. yüzyılda yükselmesi gerektiğini düşünen Güney Kore hükümeti, işsizlik sebebiyle çocuk yapmaktan kaçınan gençleri yüreklendirmek için 70 milyar dolarlık bir teşvik programı uyguladı. 10 yıllık program kapsamında, her doğum için ebeveynler ikramiye alıyor, kısırlık tedavisi için gerekli masraflar da yine devlet tarafından karşılanıyor. Ancak tüm bu çabalara rağmen, 2016'da doğan bebek sayısı 400 bin'i bile bulamadı.
Rusya da nüfusunu arttırmak isteyen ülkelerin başında geliyor. Düşen doğum oranları, 2007'de ilginç bir politikanın doğmasına sebep oldu. 12 Haziran'daki Ulusal Bayram'dan dokuz ay önceye denk gelen 12 Eylül günü, Ulusal Gebe Kalma Günü ilan edildi ve vatandaşların izinli sayıldığı bu tatil gününde çocuk yapmaları istendi. Dokuz ay sonra 12 Haziran'da doğum yapan annelere buzdolabı, ikramiye hatta otomobil gibi ödüller verildi. 2000'de 1,2 olan doğum oranı, 2010'larda 1,7 seviyelerine çıksa da çok büyük bir başarı sağlanamadı.
69 ÇOCUK DOĞURAN KADIN
Guinness Rekorlar Kitabı'na göre; en çok çocuk doğurma rekoru 1707-1782 yılları arasında yaşamış Feodor Vassilyeva isimli adamın eşi Bayan Vassilyeva'da. 27 hamilelikte, 16 ikizden 32, yedi üçüzden 21 ve dört dördüzden 16 çocuk doğurarak 69 çocuk dünyaya getirdi. Bütün doğumları kaydeden Nikolsk Manastırı'ndaki 27 Şubat 1782 tarihli kayıtlara göre, Vassilyeva bu alanda rekorun sahibi. Çocukların babası Vassilyev'in ikinci karısından da altı ikizden toplam 12, iki üçüzden de toplam 6 olmak üzere 18 çocuğu daha oldu. 87 çocuğun yalnızca üçünün hayatını kaybetmesi de, döneme göre oldukça şaşırtıcı.
Yazının başında bahsettiğimiz Japonya, yana yakıla bebek bekleyen ülkelerden biri. Bazı nüfusbilimcilere göre; bu doğum-ölüm istatistikleri devam ederse 1000 yıl içinde Japon milleti yok olabilir. O kadar ki, Unicharm isimli şirketin verilerine göre 2012 yılında, yaşlılar için üretilen yetişkin bezi satışları ilk kez bebek bezi satışlarını geçti. Tsukuba Üniversitesi öğrencileri, bu duruma el atmak için 2010 yılında Yotaro isimli bir robot bebek ürettiler. Gerçek bir bebeğe tam olarak benzemese de, ağlayan, mızmızlanan, gıdıklandığında gülen, beşiğine konduğunda sessizleşen Yotaro ile, insanlara ebeveyn olmanın manevi tarafı hissettirilmeye çalışılsa da, pek başarılı olunmuş sayılmaz.
Neticede, çocuk sahibi olmanın nasıl bir şey olduğunu, yaşayan bilir. 33 yaşında, henüz babalık duygusunu tatmamış bir adam olarak, bu konuda ahkâm kesme imkânım yok. Fakat, ister nüfusu kalabalıklaştırmak, ister şahsi mutluluk, ister daha fazla bebek arabası satmak, ister soyunu devam ettirme gerekçesiyle olsun; insanların bebeklerini kucaklarına almaya devam edecekleri kesin.
KENDİSİ KÜÇÜK, SEKTÖRÜ BÜYÜK
20. yüzyılın sonlarından itibaren çocuksuz hayat modası yavaş yavaş yayılıyor gibi görünse de, insanların büyük çoğunluğu çocuk sahibi olmaktan elbette vazgeçmiyor. Öyle ki, doğum oranlarının hızla düştüğü ABD'de bile 2013 yılında çocuk ürünlerinin ekonomik büyüklüğü rekor bir seviyeye ulaşıp 49 milyar dolarlık bir sektör oluşturuyordu. Türkiye'de durum farklı değil. 2001 yılında e-ticaret sitesi olarak kurulan ve bebek ürünleri temalı ebebek. com, 2016 yılında toplam 18,8 milyon adet ürün sattığını açıkladı. 2017 yılı itibariyle Türkiye'de 100m2 üzeri 400'den fazla bebek mağazası bulunuyor. 2015'te bu sayının 200'den az olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, hızla