İkinci el beşik arayan adam: Fırat Tanış
En ‘Demir Leblebi’ durumlar içinde sakin bir adam Fırat Tanış.
Bu da mesela bir önyargı. Gece çalıştığın düşünülmüyor mu?
Yahu kesinlikle önyargı! Ben gece 00.00’ı geçirmem. Sabah da güneş doğmadan uyanırım. Güneşe göre uyanma alışkanlığım var. Gece hayatım yoktur. Mesela büyük önyargılardan birisidir ama alkol kullanmam. Öyle keyiften bir duble içmek falan da değil, hiç kullanmam. Sigaranın çok zararlı olduğunu düşünüyorum ve hayattaki en büyük pişmanlığım bu konu.
Sırf tanındığın için başına gelen en saçma şey neydi?
Bir gün Kadıköy’de yürüyordum. Akşam saatleriydi ve o dönem, bir dizide oynuyordum. O gün, dizinin yayınlandığı gündü. Adamın teki koşarak yanıma geldi ve saatini göstererek, “Ama Fırat Bey, diziniz başlıyor.” dedi. Bu, herhalde tanındığım için başıma gelen en saçma şeydi. Adam, koşarak evindeki televizyonun içine falan girmemi bekliyordu sanırım.
9 Mayıs’ta ‘Karınca Kapanı’ vizyona giriyor, sen de ilk kez yönetmenlik yaptın. “Hiç bulaşmasaydım.” dediğin oldu mu?
Böyle radikal bir söz söyleyeceğim bir durum olmadı. Burada önemli olan şeyin öğrenmek olduğunu gördüm. Bilmediğim bir şeyin içindeyim ve karşıma çıkacak şeylere hazırlıklıyım. Fakat büyük ve tatlı sıkıntılar bize sürpriz yapmayı çok severler. En bilmediğimiz yerden çıkarlar ve “Sobe!” derler. Bir saniyenin 24 kareden oluştuğu ve o 24 kareden üç tanesinin olmasının ya da olmamasının bile çok şeyi değiştirebildiğini ve aslında bir yönetmen olarak neye kafa tuttuğumu o kadarcık bir yerde, o aralıkta gördüm. Bu kızılacak bir şey değil; bir mucize. Bu, aklın nimeti, ışığı. Buna kızamazsın, buna boyun eğersin ve bunu öğrenmek için ne gerekiyorsa yaparsın. Ama öğrendim ki, sinema, fizikmiş.
Saniyenin 24’te birinin bu kadar önemli olduğunu görünce sokağa çıktığında neyi fark ettin?
İnsanlar ‘trim’ atıyordu, hızlı hızlı yürüyordu. Sokakta hayat çok hızlı geçiyor ve an, çok önemli. Bir de kurgu masasında Yücel Kurtul gibi tipler var. Bunlar için, sinema refl eks olmuş. Bir şeyi izliyor “İki kare kaldı abi.” diyor. Nasıl ayıkladın onu? Öğrenecek çok şey var, neyapacağız biz?
Hassas noktaların artık dibine kadar girdikten sonra izleyici olarak, sinemaya olan yaklaşımın değişti mi?
Sadece izleyici olarak değil, oyuncu olarak da farklı düşünüyorum artık. Yararını gördüm.
Sinemada konuşan, gürültülü bir şekilde patlamış mısır yiyen tipler seni artık daha çok geriyor mu?
Hayır. Yeter ki gelsinler, onlar bizim canımız. Fakat bir gün, korsan CD satan bir elemanla karşılaştım. Nereden bulduysa, ‘Tramvay’ filmini indirmiş İnternet’ten.
Çünkü DVD’si yok. Afişi de bastırıp CD kapağı yapmış. “CD var, CD, CD!” diye bağırırken benimle göz göze geldi. “Oluyor mu ya?” dedim.
‘Karınca Kapanı’nın merkezinde kocasını öldürmek isteyecek noktaya gelmiş bir kadın var.
Tabii burada kadının kocasının kim olduğu da çok önemli. Kadın, bir aile içi şiddet mağduresi. Kocası da ülkede hayırsever ve başarılı görülen bir işadamı.
Aslında kendi dünyasında nasıl bir vahşiye dönüştüğünün önemi var. “Sistem nasıl değiştirilir?”in bir fantezisini kurduk. Birdenbire, filmde “Ayakkabıyı yapan yürüyüşü belirler.” gibi fi kirler ortaya çıkıyor. Bildik, tanıdık aşk hikayesini aşan bir hale geliyor.
Peki, bildiğimiz aşk hikayelerinden ilerlersek, kadının veya adamın bu kadar hiddetleneceği şeyler nelerdir?
Birbirinden farklı şeyler. Kadın, güven duymak ister. Yine türün devamıyla ilgili; burada aşk meşk yok. Aşk, zannedersem, aklımızın kimyamızı harekete geçirmek
için yazdığı bir senaryo. Ama bir kadın güven duymak istiyor erkeğe. Güvenini sarsacak bir şey yapması, en önemli nokta. Ya da, onun türünü, çocuğunu tehlikeye atacak bir şey yapması, son nokta. Bir erkek içinse... Bu arada doğadan bahsediyorum; ben insanı erkek dişi diye ayırmıyorum. Biz, doğadan, doğamızdan ne kadar ayrılırsak o kadar rahatsızız bana göre. İki tekerleği, bir ateşi bulduk diye artistlik yapmanın alemi yok. Sümerler’deki yazı şeyinin adı da tabletti, bugünkü cihazların adı da tablet. Biz, hâlâ doğanın çocuklarıyız, onun dilinden konuşursak aydınlanırız. Erkek ise, özgürlüklerikısıtlandığı noktada beklentilerini tatmin edemiyor. Başka dişilerle üremesine engel olacak bir dişi aslan, herhalde bir erkek aslan için büyük bir tehlikedir.
Oturup da kontrat yapmaz herhalde dişi aslanla?
Yapmaz. Ama biz medeni hayatta, sadakati ve tekeşliliği kabul etmişiz ve bir hak olarak tanımlamışız. Bu, bence makul ve yerinde bir tespit olmuş insan türü için. Çünkü insan, beklentileri karşılanmadığı zaman hayvandan daha vahşi bir varlık. O zaman kan gövdeyi götürürdü.
Madem doğadan bahsediyoruz. Doğaya atılsan, hayatta kalabileceğine inanıyor musun?
%100.