İlker Ayrık, Oyuncu, 38
Hocalarım şu öğüdü verdi: "Tiyatro o kadar ciddi bir iş değil. Hayat kurtarmıyorsun. Dünyanın en iyi işi gibi yap, ama öyle olmadığını hatırla."
Hayatımın dönüm noktası, doğduğum gün. Her şey o gün başladı.
Hareketli bir çocuktum. Cam kırmaktan kavgaya kadar her şeyi yaptım. Ayrıntıları anlatmayı çok isterdim, ama anlatamam.
Balıkesir'deki mahallemizi çok özlüyorum. Filmlere konu olacak bir mahalleydi. Çeşmeden su içme, maç yapma, komşunun tüpünü doldurma, kömür taşıma, pazar günü banyo yapma, salça ve turşu kurma derken bir mahallede yaşanabilecek her şeyi yaşadım. Tam bir mahalle çocuğuyum.
Şehir büyüdükçe insan küçülüyor, ne yaparsan yap gökdelenlerin arasında küçük ve ezik kalıyorsun. Eski mahallelerde dördüncü kattan sonrası olmayınca kimse yukarıdan bakamıyordu. Şimdi Moda'da oturuyorum; yazları Ayvalık ve Kaş'a gidiyorum. Benzer bir düzeni buldum; kasabım, bakkalım, selam verdiğim esnafım var. Böyle yaşamayı seviyorum.
Ben şöhret değilim, tanıdığım. Bir gün bir adamla göz göze geldik, bana "Seni görünce 'vay' demem gerekiyor, ama içimden gelmedi. Bir ünlü görmüş gibi heyecan duymadım, ama mutlu oldum." dedi.
Yaşadığım en ilginç olay da şu: İstiklâl Caddesi'nde biri yaklaştı yanıma, "Merhaba ağabey, benim bestelerim var. Bunları Mahsun Ağabey'e ulaştırabilir misin?" dedi. Ne kadar tanımıyorum desem de inanmadı.
Akordeon gibiyim. Hani akordeon hem çok neşeli hem çok hüzünlüdür ya, ben de Makedon göçmeni olarak öyleyim. Neşe dedin mi onlardan iyisi yoktur, ama Balkanlar'da iki tane de savaş çıkmış.