"Hedefim, özgün bir oyuncu olmak"
Ekranların genç yeteneği Boran Kuzum, son dönemin en çok parlayan isimlerinden. Ekonomi okurken ani bir kararla oyuncu olmayı seçen Kuzum'a hakkında merak ettiklerimizi sorduk.
Röportaj: Türkan DOĞAN
Fotoğraf: Canan YETİŞTİ SATKIN
ESQUIRE: İzleyici seni en çok 'Vatanım Sensin' dizisindeki 'Leon' karakteriyle tanıdı. Ancak sanırım bu tanışıklığımızı ani bir karara; Ankara'da ekonomi eğitimi alırken bir anda okulu bırakmana ve konservatuar sınavına girmene borçluyuz…
BORAN KUZUM (24): Hani hep derler ya; "Çocukluğumdan beri hep oyuncu olmak istedim," diye… Ben hiçbir zaman oyuncu olmak istemedim. Ama hep sanatla ilgilenmek ve sanatçı olmak istedim. Bir gün, sanatla ilgili bir şey yapacağımı biliyordum. Bu noktaya daha çok yaşaya yaşaya, keşfede keşfede geldim. Ankara Gazi Üniversitesi'nde bir sene boyunca ekonomi bölümünde okudum ve oraya ait olmadığımı anladım. İnce bir çizgiydi. Ya başka bir şey denemem gerekecekti ya da okula devam edip istemediğim bir hayat yaşayacaktım.
ESQ: Ailene okulu bırakmak istediğini hemen söyleyebildin mi?
B.K: Aileme söylemem kolay olmadığı için bir müddet, her sabah evden okula gider gibi yapıp sinemaya gidiyordum. Ya da bir kafede oturup kitap okuyordum. Ekonomi eğitimi almak istemiyordum. Ve İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Sahne Sanatları Tiyatro Bölümü'ne girdim.
ESQ: Ailenin geç gelen, tek çocuğuymuşsun…
B.K: Annem ve babamın sürekli resim yaptığı; babamın müzikle ilgilendiği bir evde büyüdüm. Babam Ankara Devlet Tiyatrosu'ndan genel müdür yardımcısı olarak emekli oldu. Annem ise güzel sanatlar mezunu.
ESQ: Seni şu ana kadar üç ayrı dönem dizisinde izledik. Rol aldığın üç projede de senin sen olduğun anlaşılmıyor. Oyunculuğun çok beğeniliyor…
B.K: Bu en çok yapmak istediğim şeydi. Öyle düşünülüyorsa ne mutlu bana. Bundan sonra da umarım böyle olur.
ESQ: Mesleğin adına nasıl hayaller kuruyorsun?
B.K: Tek bir hedefim var, o da özgün bir oyuncu olmak. İnşallah bunu gerçekleştirebilirim. Hayatım boyunca sanat yapmak istiyorum. Bununla birlikte gelen şeyler de var; şöhret gibi… Bunları yeni yeni yaşıyorum.
ESQ: Bulunduğun noktaya gelmek için çok fazla kapı aşındırmak zorunda kaldın mı?
B.K: Konservatuar sürecinden itibaren bir şeyler yapmak istiyordum. "Ne kadar erken başlarsam o kadar iyi olur," diye düşünüyordum. Ancak 'Analar ve Anneler' dizisine kadar birçok deneme çekimine gitmeme rağmen hiçbiri olumlu sonuçlanmamıştı. Şimdi düşününce iyi ki de olmamış.
ESQ: Sanırım prototipler üzerinden ilerleyen bir süreç var. Bunlar kırılamadığı için mi olumsuz cevaplar alıyordun?
B.K: Evet. Bana "Kemerli bir burnun var,", "İfaden çok sert,", "Sen ancak kötü çocuğu oynayabilirsin." gibi şeyler söylüyorlardı. Bunu olabilirsin ile şunu olamazsın arasında tanınan bir şans yoktu. İlk işime; 'Analar ve Anneler'e girene kadar bunu defalarca yaşadım. Bu dizide ise ilk defa, "Deneme çekiminde yapman gerekeni zaten yapmışsın, gerisi bizim işimiz." dediler ve saçlarımı değiştirerek role hazırladılar.
ESQ: İlk dizinden sonra hemen yeni rol teklifleri geldi mi?
B.K: Hemen gelmedi. Üç, dört ay bekledim. Ama zaten o işe girmeden önce yaşayacaklarımı biliyordum. Yine de bildiğim yoldan şaşmak istemedim. Çünkü sanatta arz talep dengesine göre iş yapılacağına inanmıyorum. Talebe göre iş yaptığın zaman konservatuarda okumak yerine fi tness salonunda kaslarını şişirmen gerekiyor. Ya da belli pozları verip Instagram'da sürekli fotoğraf paylaşman gerekebiliyor. Talebe göre iş yapsaydım ben, ben olmaktan çıkabilirdim.
ESQ: Sen her şeye uzun mesafeler kat ederek, çabalayarak ulaşanlardan mısın?
B.K: İstediği şeyin peşinden gidip ne yapılması gerekiliyorsa yapmak gerektiğini düşünenlerdenim. Hatta şunu anlatayım: 'Muhteşem Yüzyıl- Kösem'den sonra mutlaka 'Vatanım Sensin'de olmam gerektiğine inandım ve Leon rolü için yılmadan beş defa seçmelere girdim. En sonunda seçildim.
ESQ: Bundan sonra neler yapmak istiyorsun?
B.K: Tiyatro ve sinema projelerinde olmak istiyorum.
ESQ: Kimlerle kamera karşısına geçmek istersin?
B.K: Konservatuardaki sınıf arkadaşlarımla aynı işte olmak çok isterim. Geldiğim noktada üzerimde en çok onların emeği var. Beraber sabahladık, birbirimizi geliştirdik. O yüzden en çok onlarla oynamak istiyorum.
ESQ: Ankara'da ekonomi okuyan kafası karışık çocuktan bugüne… Şu an hayatının nasıl bir dönemindesin?
B.K: Biraz yaşlı hissediyorum. Bir anda bir sürü şey oldu. İki yıl içerisinde hayatım değişmedi ama üç farklı işte oynayıp dizi alanında yapmak istediklerimi yaptım. Şimdi tiyatro ve sinema için heyecanlanıyorum.
ESQ: Gündelik hayatta önemsediğin ve dikkat ettiğin konular neler?
B.K: Her zaman huzurlu olmak istiyorum. Huzurlu olabilmek ve kendimi dengeleyebilmek içinse sanata ihtiyaç duyuyorum. Bunu yaparken de kendi keşiflerimden ziyade izleyiciye ne verdiğimizle ilgileniyorum. Mesela şu anda Türkiye'de oynanan bir dizide, bir Yunan karaktere hayat veriyorum. İlk bölümlerde almadığım tehdit ve küfür kalmazken karakter tanındıkça; önyargılar kırıldıkça daha çok sevildi. Bir rolle önyargıları kırabiliyorsak ne mutlu bize. Bu yüzden huzurlu ve mutlu hissediyorum. Artık birbirimizi kimlikler üzerinden eleştirmememiz gerektiğini düşünüp; bu yöndeki algının kırılmasına katkı sağlamak mutluluk verici.
ESQ: 'Vatanım Sensin'de hayat verdiğin Leon'un 'iyi' taraflarından önce 'kötü' ve karanlık hallerini gördük. Bu rolle birlikte iyi ve kötü kavramları hakkında düşündün mü? Sence insan niye kötü olur?
B.K: Bu, üzerinde çokça düşündüğüm bir konu. Kendi hayatımdan bir örnek vermem gerekirse konservatuara girip oyuncu olmak istediğim ergen dönemimde babamla aramda büyük bir kuşak çatışması vardı. Anlaşamıyor ve ortak noktada buluşamıyorduk. Geç doğan bir çocuk olarak onu anlayamıyordum. Sonra John Osborne'un 'Öfke' isimli oyununu okudum. Okurken oyundaki karakterin neden öyle davrandığını bir türlü anlayamıyorsunuz. Oyundaki karakter karısına ve etrafındaki herkese sürekli öfkeli tepkiler veriyor. Onu ancak 2. Dünya Savaşı sırasında yaşadıklarını anlatmaya başladığında anlamaya başlayabiliyorsunuz. Bu oyun bende bir kapı açtı ve babamı; babamın niye öyle davrandığını ve kuşak çatışmasıyla doğan anlaşmazlıkları daha farklı düşünmeye başladım.
ESQ: Resim de yapıyormuşsun. Hâlâ devam ediyor musun?
B.K: Resim yapmayı çok seviyorum. İlk zamanlar manzara resmi çiziyordum. Şimdilerde ise birçok şeyin bir araya geldiği; anlatmak istediklerime yöneldiğim bir dönemdeyim. İstanbul'da küçük bir evde yaşadığım için resme ancak Ankara'ya ailemin yanına gittiğim zaman devam edebiliyorum.