Esquire Türkiye Mayıs 2018'de neler var?
Esquire Türkiye'nin Mayıs sayısında sizleri neler bekliyor?
GARY OLDMAN
KİM VE NASIL BİR ADAM?
YAZI DAVID TOMSON
DERLEME ERKİN ÇAM
O, neredeyse 40 yıldan bu yana tanıdığımız en kışkırtıcı aktör. Başına buyruk bir adam, her şekle girebilen bir yetenek… Sayısız kült filmin kahramanı, uzun yıllardır topladığı devasa beğeniye rağmen her zaman mesafesini korudu, gizemli kalmayı ve kendini yıldızlar sisteminin dışında tutmayı başardı. Bugüne kadarki en iyi performansı olan 'Darkest Hour (en karanlık saat)' filmindeki Winston Churchill rolünün arifesinde, David Thomson şu sorunun cevabını arıyor: gerçek Gary Oldman nasıl bir adam ve bir sonraki durağı neresi olacak?
'Darkest Hour', Christopher Nolan'ın 'Dunkirk' filminden daha ikna edici ve tarihsel açıdan daha çok şeyi açığa çıkarıyor. Oldman'ın ikinci kez Oscar adayı olacağını tahmin ediyordum. Kazanmasını da!
Sid Vicious, Joe Orton ve Dracula karakterleriyle meşhur olan bir aktör gerçekten de bizim haşmetli liderimiz Winston Churchill'i canlandırabilir mi? Tarihi hatırlayalım: Belki de bizim gözümüzdeki büyük lider imajı bir yanılsamaydı. 65 yaşındaki Winston, Mayıs 1940'ta başbakan olduğunda; zamanla bir efsaneye dönüşmesi, içkisine zehir katılarak öldürülmesinden daha düşük bir ihtimal gibi görünüyordu. Muhafazakâr Parti'nin önde gelen isimleri, o dönemde itibarını yitirmiş olan Neville Chamberlain'in ardından Churchill'in başa geçmesini bir çaresizlik ve yenilgi işareti olarak görüyordu. Bu iktidar simsarlarından bazıları Winston'dan nefret ediyor ve ona karşı komplolar hazırlıyordu. Böylesine kasvetli bir dönemde sahip olunan iktidar, adeta mezar taşına yazı yazdırmaya benziyor olsa gerek.
Konu 'Darkest Hour' filminde büyük lideri oynamaya geldiğinde, Gary Oldman bu Churchill tarzı vahşi hayatı sahiplenemezdi. Fakat hiçbir zaman işlerin iç yüzünü bilen bir kişi ya da kurulu düzenin sevilen bir parçası da olmamıştı. George Clooney'nin kendinden emin rahatlığını ya da Benedict Cumberbatch'in o kibar tavırlarını sergilemeye de çalışmıyordu. Oldman hiçbir zaman üst sınıftan biri gibi, hatta bir 'İngiliz' gibi görünmek istemedi. Hayatının büyük bir kısmında Los Angeles'da yaşadı ve ABD'li karakterleri, özellikle de JFK (1991) filmindeki Lee Harvey Oswald gibi gizemli ve güvenilmez karakterleri büyük bir rahatlıkla canlandırdı. Eddie Redmayne, o büyük gözlü, sevimli dâhiyi canlandırarak çoktan bir Oscar kazanmış olabilir, fakat Oldman'ın George Smiley'den önce ödül almaya en çok yaklaştığı zamanlar Sid Vicious rolünü canlandırdığı zamanlardı ve Sid Vicious da, karakterlerin kendi göz zevklerine hitap etmelerini bekleyen, dehşete düşmüş Akademi üyeleri tarafından pek umursanmamıştı.
Oldman, yıllardır muhteşem bir oyuncu olarak kabul ediliyor, fakat her zaman kendine özel, vahşi bir ilham perisinin peşinden gidiyor. Yaptığı işler büyük bir çeşitliliğe sahip, bu nedenle çoğu zaman projeler üreten ve yöneten bir yıldız olmadı. O kolay bir lokma değil, hele sokulgan bir karakter hiç değil. Talk show'larda yarattığı sükseye bakılırsa, pek fazla bilet satacağını da sanmıyorum. Bugüne kadar hiçbir kast ajansı "Bana Gary Oldman'a benzeyen birini bul." cümlesini kullanmamıştır. Çünkü öyle biri yok. O, birbirine hiç benzemeyen rollerinin yarattığı ormanda kaybolmuş bir adam. Onu yakalayıp oradan çıkarmamızı veya herhangi bir yerde konumlandırmamızı da istemiyor. Bir karakter oyuncusu olarak, gerçek benliği her zaman gizemli kalıyor.
Halk (ya da sektör) tarafından sevilmek ya da ihtiyaç duyulmak için bugüne kadar tek bir adım dahi atmadı. Adeta beğenilmek onu huzursuz ediyormuş gibi, kariyerinin bu zirve noktasında bile röportaj vermek veya herhangi bir tanıtım çalışması yapmak için çok az çaba harcıyor. Sanki "Beni olduğum gibi kabul edin," dermiş gibi bir hali var. Bunu duyunca insan bu sıkıntılı adamın gerçekte kim olduğu konusunda kafa patlatmak istiyor. Yalnızca iki defa Oscar'a aday gösterilmesine rağmen, sonunda Churchill rolüyle Oscar'ı kazandı. Ama sonuçta bu başına buyruk adam, daha önce kaliteden yoksun ve önemsiz olduğunu düşündüğü için aldığı Altın Küre ödüllerini çöpe atmış birisi. Oldman, bugüne kadar zaman zaman sektörün kendisinin en büyük düşmanı olduğunu düşünmüş, bazen de kendi itibarını pek umursamamış. Dolayısıyla, Oldman'ın gerçekte nasıl bir adam olduğunu merak ettiğimiz kadar, Churchill karakterinin kendisi için büyük bir başarı, bir kahraman ya da tapılan bir karakter olmasını kabul edip etmeyeceğini de merak ediyoruz. Oldman'ın Churchill karakteri, ulusu kurtarması beklenen bir enkaz. Ama aynı zamanda kendisini de kurtarması gerekiyor.
• Kapak yazısının tamamı Esquire Mayıs sayısında…
HAYATTAN NE ÖĞRENDİM?
CEM AKAŞ, YAZAR, 50
RÖPORTAJ ÖZGE DİNÇ
FOTOĞRAF CANAN YETİŞTİ SATKIN
Bugün kadın olmak zor – geçmişte de zordu, uygulanan sistematik baskı ve şiddet nedeniyle, ama bugün zor olmasının asıl nedeni şu: Gelecek kadınların; bu gelecek için sabretmek ve sabırla çalışmak zor. Y'de beni yola çıkaran bu çelişkiydi – kadınların bugünkü durumlarıyla gelecekteki durum arasındaki çelişki. Erkeklerin binlerce yıl boyunca kadınları tahakküm altına alabilmiş olması, bunun aynen devam edebileceğinin bir kanıtı değil.
Almanya'dan döndüğümüzde Türkiye'ye alışmakta gerçekten zorlandım. Sokakların tozuna toprağına uzun süre alışamadığımı hatırlıyorum. İlkokul birdeydim sanırım, sokakta yürürken önümdeki adamın elinde çakı gördüm, büyük bir vaveylayla annemlere anlattım, Almanya'da böyle bir şey olamazdı çünkü; onlarsa çok normal karşıladı, ona da şaşırdım.
Yazarlık ve çevirmenlik, kitapların mekaniğine daha çok dikkat etmemi sağladı, "Ne yazmış" kadar "Nasıl yazmış"a da bakar oldum. Yayıncılık uğraşı, zevk için okuma kavramını benim için tamamen öldürdü diyebilirim.
Yazarlıkla ilgili tek bir şey söylemem gerekirse, çok okuyun derdim. İnsanlar yüzyıllardır yazıyor. Bugün başvuru dosyaları arasında hâlâ 50 yıl öncesinin duyarlılığıyla yazılmış, temcit pilavı haline gelmiş hikâyeler okuyorum ve çığlık atasım geliyor.
Kitap fikri hiç olmayacak yerlerden geliyor genellikle; bir gün Moda'da yürürken önümden kaslı deprem uzmanımız geçti mesela, "Bir insanın güçlü olduğunu bir bakışta anlıyoruz, çünkü kasları var," diye düşündüm, sonra "Aslında bir insanın zeki olduğunu da bir bakışta anlayabilsek ne komik olurdu," diye düşündüm, ardından "Mesela insanın zihinsel gelişkinliğini saptayan bir fotoğraf makinesi olsa, böyle başının üstünde rengârenk ışıklar gösterse." diye düşündüm. Oradan da Sincaplı Gece'nin fikri doğdu.
Bir defa imza günü yaptım, Şişli'de bir sokakta 'kitap günleri' gibi bir etkinlik düzenlenmişti, üniversitedeydim. Kız arkadaşımı da götürdüm; bir saat öyle oturduk, sonra birileri halime acımış olacak ki bir dükkânın çırağı yanıma iki kitabımla geldi, "Abi imzalar mısın?" diye.
Oğuz Atay, Italo Calvino, Isaac Asimov, Jorge Luis Borges, Julio Cortazar, Donald Barthelme, Anthony Burgess, Tomris Uyar, Ursula K. LeGuin, Kurt Vonnegut, Bilge Karasu. Edebiyatın, dilin ve dünyanın sınırlarını aramama yardımcı olmuş yazarlardır hepsi.
Cheesecake ve deniz mahsullü paella yapmayı severim, sıkıştığımda yaptığım bir 'o.pu tiramisusu' vardır. Kendi kendime gitar çalıyorum, bir şeyler besteliyorum, resim yapıyorum.
Hiçbir kitabımı sevmiyorum, hepsi eksik ve bir şekilde olmamış geliyor bana. Mecbur kalmazsam kendi yazdıklarımı yayımlandıktan sonra bir daha okumam.
Kendimde değiştirmek istediğim birçok şey var: Çalışmaktan daha az zevk almak isterdim örneğin. İnsanları ikna etme konusunda daha sabırlı olabilirim – ilk anlattığımda hemen anlayıp kabul etmezlerse bozuluyorum. Telefonla aram hiç iyi olmadı – cep telefonu çıkmadan önce bile; telefonda konuşma konusunda kendimi geliştirebilsem tanıdık tanımadık pek çok insanın mutlu olacağını biliyorum.
• Yazının tamamı Esquire Mayıs 2018 sayısında…
FUTBOL
En Saf, En Irkçı!
BEITAR JERUSALEM
Çok değil bundan beş yıl önce, İsrail kulübü Beitar Jerusalem, takıma transfer edilen iki Müslüman Çeçen futbolcu yüzünden karıştı. Orta Doğu'nun en ırkçı taraftarı olarak gösterilen Beitar'ın 'La Familia' grubu, açtıkları 'Daima Saf' pankartıyla 'Nazi kafasını' en güçlü şekilde sahalara soktu. Futbolculara edilen küfürler ve tehditlerin ardından olaylar büyüdü, kulüp binasına Molotof atıldı. Olayları yatıştırmak için devreye ordudan Başbakan Netanyahu'ya kadar güvenlik bürokrasisi girdi. Ancak sonunda, nefret kazandı!
YAZI GÖKHAN İLKER
• Yazının tamamı Mayıs 2018 sayısında…
SAAT
2018 BASELWORLD FUARI'NDAN NOTLAR
Merakla beklediğimiz uluslararası saat ve mücevher fuarının öne çıkan saatleri…
YAZI ÖZGE DİNÇ
Giden markalardan ötürü kan kaybetti, süresi kısaldı derken o tarih geldi ve geçti: 2018 Baselworld Saat ve Mücevher Fuarı'nı da tamamladık. 101. yılında Baselworld'de değişen bir şeyler vardı gerçekten: Öncelikle Movado'nun da içinde bulunduğu dev salon kapatılmıştı, birçok mücevher markası bu yıl fuardan çıkmıştı, açılış günü fuara gelen insan sayısı çok azdı; en önemlisi de her gün çıkan Baselworld gazetesi bu yıl yoktu! (Önümüzdeki yıl olacakmış, buna çok sevindim, o gazeteleri seviyorum.)
Bir diğer değişim de markaların standlarında görülüyordu; öncelikle bazı markalar bu yıl basın kiti hazırlamamıştı, her şeyin dijital ortama aktarıldığını net olarak gözlemledik. Biz "Fuara katılım çok az." diye markalarla dertleşirken neyse ki ikinci günde katılımcı sayısı normale döndü. Hatta markalar, giden firmaların pek bir şeyi değiştirmediğini, basın toplantılarına katılan kişi sayısının geçen yıllardakiyle aynı olduğunu söyledi. Fuara can veren Patek Philippe, Rolex, Swatch Group gibi büyük markaların gelecek yıl fuarda olmaması gibi bir şey söz konusu değilmiş neyse ki; yalnızca Chanel'in önümüzdeki yıl Cenevre'deki SIHH'e katılabileceği konuşuluyor.
Fuardaki genel eğilime gelecek olursak, benim bu yıl gözlemlediğim şey, geçen yıllardan çok da farklı değildi. Yepyeni bir saate rastlamak gerçekten zor; genelde markaların amiral gemisi modellerinin çeşitlemelerini gördük. Giriş seviyesindeki saatlerin sayısı artmıştı. Kadın saatlerine özel bir önem verilmeye başlandığını net olarak gözlemledik, ne de olsa erkek saatleri alanında fazlasıyla doygunluk var.
Sosyal medyadaki paylaşımlara baktığımda bu yılın en dikkat çeken saatinin Rolex GMT Master II 'Pepsi' modeli olduğunu gördüm. (Ben yazıda bu saatin Tudor versiyonundan söz edeceğim.) Benim kişisel olarak en beğendiğim saatlerden biri de Bell & Ross'a aitti. Arnold & Son'ı ise ilk kez bu kadar inceleyebildim desem yeridir.
Atölye bölümünde ise bağımsız İsviçre markaları yanında genç Fransız saat markalarını keşfetme olanağımız oldu. Önümüzdeki sayılarda, yıldönümü kutlayan saatler, dünya saatleri, bağımsız markaların modelleri ve tanımamız gereken markalardan bahsetmek gibi bir niyetim var; şimdi konumuza dönelim ve Baselworld'ün kapısından içeri girelim.
• Yazının tamamı Mayıs 2018 sayısında…
STİL
GARDIROPLARA YATIRIM MEVSİMİ
Beklendiği kadar beyazlara bürünemediğimiz bir kışı geride bıraktık ve gelip gelmediği konusunda her gün bizi şaşırtmayı başaran bir bahar mevsiminin son ayına girdik. Isınan havayla birlikte mevsim şaşmasını bir kenara bırakmaya karar verdik. Artık 'yaz' düşünsün!
STİL EDİTÖRÜ GÖKÇECAN YÜREKLİ
FOTOĞRAF ARDA GÜLDOĞAN
STİL EDİTÖRÜ ASİSTANI GAMZE ŞENGÜL
YEMEK
MODERN BALIKÇI: SEASPICE
Günden güne müdavimi de beğeni sayısı da artan Watergarden Ataşehir, bünyesindeki farklı restoranlarla da ilgi çekiyor. Şık ambiyansı ve sunduğu farklı lezzetlerle bugünlerde merak uyandıran Seaspice bu mekânların başında geliyor.
YAZI SEDA KARAN
FOTOĞRAF ARDA GÜLDOĞAN
TEKNOLOJİ
MENŞEİ: ÇİN
YENİLİKÇİ 'AKILLILAR'
YA DA
ÇİN'İN ÖTEKİ YÜZÜ
Çin dendiğinde aklınıza ilk gelen taklit cihazlar mı oluyor? Ya da üretilen tüm cihazların büyük firmaların cihazlarının bir kopyası olduğunu mu düşünüyorsunuz? Bizce, artık bu yaklaşımı değiştirmenin vakti geldi. Sizleri özgün tasarımlar ve farklı donanım özelliklerine odaklanan mobil teknoloji firmaları ve bu firmaların öne çıkan cihazlarıyla tanıştıralım.
YAZI KAAN SANCAR
SEYAHAT
Görkemli Floransa
İtalya'nın ihtişamlı kalbi Floransa, büyüleyici bir keşif duygusu yaratan kentlerden. Rönesans sanatının en güzel örnekleri ile dâhi mimarların imzasını taşıyan yapılarıyla heyecan verici bir kent olan Floransa, Toskana yemek kültürüyle de İtalyan tatlı hayatına yapacağınız eşsiz bir serüven.
YAZI TÜRKAN DOĞAN
DEĞİŞİM RÜZGÂRLARI
İlkbahar – Yaz 2018 sezonunda ezberleri bozmaya şimdiden alışın. Öyle ki, gün gelecek; kendinizi eşofman takım elbiselerle en ciddi anlaşmalara imza atıyorken bulacak, gün gelecek; kuşak kemerli yüksek bel pantolonunuzla oversize bir gömleği kombinleyip en önemli partiye katılacaksınız. Kısacası; köklü değişimlere hazır olun, zira siz de kendinize çok şaşıracaksınız.
MODA EDİTÖRÜ DUYGU ALTIPARMAK
FOTOĞRAF EMREY ÖZCAN