Bir keşif ve arınma hikâyesi: İlker Kaleli
Hakkında net bir yorumunuz olmasa da çoğunluğun katıldığı gibi ‘cool’ tanımını sonuna kadar hak ediyor. Kararlı duruşu, sakin tavrı ve muzip bakışları bunu destekleyen diğer başlıca özellikleri. Bu aralar gözlerin aradığı İlker Kaleli’den bahsediyorum… Kendi deyimiyle şu sıralar ‘devre arası’nda olan Kaleli ile kendini keşfetme çağını konuştuk.
Birkaç yerde denk gelip okumuştum, İlker profesyonel meslek hayatını Londra'da devam ettirmeyi düşünüyor, Türkiye'de kesinlikle dizi projesine dahil olmak istemiyormuş o dönemde. Parasızlığa ancak bir yıl dayanabildiğini, en son bozuk paraları toplayarak kira parasını çıkarabildiğini belirtiyor: "Durum pek sevimli değildi anlayacağın. Ama o sırada gelen 'Kayıp Şehir' de farklı gelmişti; anlatacak bir hikâyesi, bir derdi vardı. Ama yine de kafamda dizi bittikten sonra Londra'ya geri dönme planları yapıyordum."
Maddi zorluklar çektiği bir dönemde tam da içine sinen bir projenin gelmesi, isabet olmuş bence. Sırf para kazanacak diye zorlama bir projede de yer almak zorunda kalabilirdi…
"Hiç öyle düşünme. 10 yılsa 10 yıl… Parasız da yaşarım. Parayla iç boşluğu dolmaz insanın. Özellikle iş konusunda seçici bir yanım var."
"BİR OYUNCU OLARAK YERİ GELDİĞİNDE ORTADAN KAYBOLABİLME LÜKSÜM OLMASI GEREKTİĞİNE İNANIYORUM."
Peki, her oyuncu her role girmeli mi, diye soruyorum. "Hem evet hem de hayır. Yani girebilmeli tabii ki." diyor. "Bu şuna benziyor; bir müzisyenin önüne nota kâğıdını koyuyorsun ve bunu çalıp çalamayacağını soruyorsun. Çalar tabii. Ama ruh hali ne olur, işte o ayrı konu. Kendisi neyi çalmaktan hoşlanıyorsa onu çalar elbette. Oyuncu da komedide mutluysa o yolda devam eder. Türkiye'de oyuncuların seyirciyle kurduğu ilişkiye bağlı bu biraz da. Bir şey yapıyorsun ve seyirci senden bunun devamını istiyor, alışkanlığı oluyor. Halen şunu fark edemiyoruz; biz Hollywood'da değiliz. Orada başka parametreler var. Bir kere şartlar aynı değil. Onların dizisi 45 dakika, sinema filmi bizim bir bölüm dizimiz kadar: 160 dakika. Oyuncu rol aldığı sinema filmlerinin arasına en az bir yıl koyuyor. Yani yurtdışında oyuncuların çalışma sistemleri, konforları, buna mukabil ücretleri, çalışma saatleri ve kendilerine bırakılan özel alanları farklı. Oyuncu dediğin insanın her şekilde bir doldur-boşalt mekanizmasına sahip olması gerekir; bir rolden önce kendini sıfırlaması gibi. Ama bizim sistemimizde olduğu gibi işin içinde bir hayat gailesi, yaşamı idame ettirme kaygısı varsa bu pek mümkün olamıyor. Al Pacino'nun 'Scarface'deki 'Say Hello to My Little Friend' sahnesi var ya, adamlar onu iki haftada günde 10 saat çalışarak çekmiş. Biz o sürede sezonu çekiyoruz, anlatabiliyor muyum? Neyi kıyaslıyoruz hâlâ? Baştan belirteyim; bu bir eleştiri ya da yargı değil. Burası böyle, kabul edeceksin. Buranın futbolu da aynı durumda. Bu coğrafya farklı ve buranın parametreleriyle işini yapacaksan yaparsın. Tabii ki önümüze hedefler koymalıyız, sanattan spora her alanda başarılı olmalıyız. Ancak bunların gerçekleşebilmesi için farklı altyapılara sahip olmamız da gerekiyor."
kaban ELEVENTY