Saatler gelecek için çalışıyor
Önde gelen saat markalarının CEO'larına saatlerin geleceği sorulduğunda genellikle saatin bir zaman ölçme aracı olmasının yanında bir kültür objesi olduğunu hatırlatan şu yanıtı verirler: "Saatler hep hayatımızda olacak, çünkü onları yalnızca zamanı öğrenmek için kullanmıyoruz."
Yazı: Özge DİNÇ
Özellikle seyahatlerde, spor faaliyetleri esnasında çok işe yarayan akıllı saatler de önce mekanik saatlere rakip gösterilmiş, sonra başka bir kulvardan gittiği, daha genç bir kitleye hitap ettiği düşünülmeye başlamıştı. Çok uzak bir gelecekte Isaac Newton'ın "Zaman, bir ok gibidir: Ateşlenir, asla sarsılmaz, yavaşlamaz, geriye dönmez, hedefine doğru ilerler." diyerek ilk kez somutlaştırdığı zamanın nasıl yeni bir tanım kazanacağı bile bilinmezken tahminlerde bulunmak, geleceğin insanlarını epey güldürebilir ama geleceği konuşmak insan için hep cazip oldu, sanırım hep de öyle olacak. Teknolojinin çok hızlı gelişimi ve insan hayatını dönüştürmesiyle birlikte birçok alan gibi saatçilik de hız kazandı. Çünkü saat markaları, her nerede olursak olalım, en önemli varlığımız 'zamanı' ölçmede saatlere hep ihtiyacımız olabileceğini biliyor, oyun dışı kalmak istemiyordu. Uzaya çıkan saatler yanında örneğin Omega'nın astronotların ihtiyaç duyduğu özelliklere sahip yeni bir saat tasarlama çabası da bu çabaya yorulmalıydı. Avrupa Uzay Ajansı (ESA) ve ajansa bağlı astronot Jean-François Clervoy'un uzaydaki görev zamanını ve gelecek bir vakte kalan zamanı ölçen bir saat ihtiyacı, Omega Skywalker X-33'le vücut buldu. Üstelik bu saat, uzay radyasyonuna da dayanıklıydı.
Saatin geleceği üzerine konuştuğumuzda, geçmişten bakarak uzayla ilgili saatlerin üretilmeye devam edileceğini, örneğin 2033'te mutlaka Mars için bir saat üretileceğini söylemek mümkün. Hatta Omega'nın "Mars'a çıkacak saati de biz üretmek isteriz." beyanı, bunun bir tahminden fazla bir olasılığa işaret ettiğini gösteriyor. Saat tasarımcılarının saatlerin geleceği konusuna nasıl baktığını merak ediyor musunuz? Bir saat dergisinin ünlü saat tasarımcılarına "Geleceğin saatleri nasıl olurdu?" diye sorduğu çok hoş bir makalede tasarımcıların çoğu fütüristik ve akıllı saatleri hatırlatan eskizler çizmişti. Audemars Piguet'nin şef artistik direktörü Octavio Garcia ise 'özellikleri geliştirilmiş' klasik bir mekanik saat çizmekle yetinmişti. Çünkü o da başta bahsettiğim CEO'lar gibi mekanik saatin gelecekte özünü çok fazla değiştirmeyeceğini düşünüyordu. Bir başka görüş ise gelecekte quartz'a yeniden dönüş olacağını savunuyor, ki markaların global ekonomik krizle birlikte daha uygun fiyatlı saatler üretmeye yöneldiği bu dönemde bu kısa vadeli gelecek için öngörülebilir bir sonuç olabilir. Richemont International'ın Saatçilik Ürün Direktörü Claude Vuillemez "Quartz, geleceğin lüks segmentinde söz sahibi olacak," diyor. "Tek problemleri pil; üç yıldan fazla dayanabilir hale gelmeliler." Özellikle Seiko altyapısında ve gücünde bir şirketin bunu sağlaması çok da zor olmayacaktır.
Akıllı saatlerin ekranlarının Under Armour'ın paylaştığı bir fotoğraftaki gibi kollara yansıtılabileceği ya da Justin Timberlake'in 'Zamana Karşı' filmindeki gibi herkesin kolunda kendi zamanının yazabileceği gelecekte mekanik saat dünyasının en ilgi göstereceği şey ise bugünkü arayışlara bakılacak olursa 'materyal'. Saatin nasıl, daha hassas olacağı, nasıl daha uzun yıllar sorunsuz çalışabileceği bugünlerde saatçilik dünyasının en önemli konusu. Markalar, saatleri daha kullanışlı kılmak, ömrünü uzatmak ve daha da hafifletmek için yeni materyaller üzerine çalışıyor. Silikon, carbotech, titanyum ve tantal gibi elementlerin denenmesi artık bizi şaşırtmıyor. Ki silikonun saatte yağlanma ihtiyacını ortadan kaldırması, titanyumun saatleri daha hafif kılması gibi olumlu sonuçlara da şimdiden sahibiz. Öyle görünüyor ki gelecekte de bu arayışlar sürecek. Ki saat markaları her zaman gelecek için çalışmıştır. Cartier, üzerinde 135 mühendisin beş yıl çalıştığı ID Concept Watch'un tanıtımında bunu söylüyordu: "Geleceğin hassasiyetine sahip."
Montblanc TimeWalker Chronograph 1.000 Limited Edition'da gördüğümüz gibi, saatler günümüzde saniyenin binde birini ölçebilecek kabiliyetteler. Gazetelerin haberlerine göre NASA da, saniyenin milyarda birini ölçebilen bir saat geliştirmiş. Lazer fotonunun sinyal algılayıcısına gönderilmesiyle çalışan cihaz, ışınların ne zaman geri dönmesi gerektiğini söylüyor. Sinyal geri geldiğinde filtreden geçiyor ve bu filtreden geçen fotonlar, saniyenin milyarda birini ölçen saatle ölçülüyor. Saniyede defalarca yapılan uygulama sayesinde ise bilim insanları hedef arazi hakkında kesin doğrulukta bilgi edinebiliyor. Saatler konusunda eşapmanın devrimsel gelişimi (Girard-Perregaux'nun Constant Escapement'ı ya da Omega'nın George Daniels imzalı Co-Axial'ı gibi), dolayısıyla saatin enerji kazanması gibi haberleri okumak belki bizim gibi gelişmeleri takip eden meraklı kitle için normalleşti, ama geleceğe yapılan yatırımlar aslında mekanik saatlerin mekanizmasıyla sınırlı değil; geleceğe yatırım dört koldan sürüyor; özellikle de atomik saatler düşünüldüğünde.
İlk kez 1879'da Lord Kelvin tarafından ortaya atılan atomik saat, 1949'da ABD'de üretilmişti. İlk başarılı örneği ise sezyum-133 atomunun kullanılması sayesinde 1955 yılında Louis Essen tarafından İngiltere Ulusal Fizik Laboratuvarı'nda yapıldı. (Saatler neden hep ilerler: Hem zaman aktığı hem de fizik, kimya ve astronomik gelişmelerle hep iç içe olduğu için.)
2013'te Hoptroff'un No.10 adlı cep saati ve "Asla kol saatine uyarlanamaz." denen atomik saatlerin No.16'da kol saatine uyarlanması ise büyük bir haberdi. Çünkü atomların rezonans frekanslarını sayarak zamanın ölçüldüğü bu saatlerde 9 milyarlık titreşimini bir saniyede yapan sezyum-133 atomunun her şartta 'değişmeyen, aynı' salınımı yapabilmesi sayesinde atomik saatler, zamanı quartz saatlerden bile daha hassas, daha kesin ölçebilme yeteneğine sahipti. Üstelik atomik saatlerde kullanılan tek element, sezyum değil, saniyede 4 trilyon titreşim ve daha net kesinlikle strontium da atomik saatlerde kullanılan elementlerden biri. Bu atomik saatler, yıllardır şaşmazlıklarından ötürü denizcilik ve uzay araştırmalarında kullanılıyor ise de artık kolumuzda yer alabilecek olmaları, önemli bir gelişme. Gelecekte zamanın insanlar için çok daha ayrıntılı olacağını muştuluyor.
Üstelik geleceği, çok uzak bir geleceği görebilecek bir yetenekle: Tam 1.000 sene hassasiyetinden şaşmayacağının sözünü vererek!