50’li Yaşlarda İyi Giyinmenin Sırları
Yaşınızla barışık görünüp yine de odadaki en şık adam olmanın yolu.
Yazı Charlie Teasdale
Çeviri Zeynep Dallı
Fotoğraf Jeremy Langmead, Alamy, Getty Images, Zegna
Şık giyinmek isteyen 50'li yaşlardaki erkekler için bundan daha iyi bir dönem olmamıştı. Bunu Esquire sayfalarında da görmek mümkün: İç mimar Alfredo Paredes, yaş almanın stil sahibi olmak için bir engel olmadığını net biçimde ortaya koydu. Önde gelen moda markalarının kampanyalarında da artık 50'li yaşlardaki (hatta daha büyük) erkeklere daha sık yer veriliyor. Örneğin J. Crew, yeni erkek koleksiyonunun yüzü olarak 51 yaşındaki Oscar ödüllü oyuncu Adrien Brody'yi tercih etti.
Hatta şu sıralar Hollywood'un en şık erkeklerinin neredeyse hepsi 50'lerinde: Colman Domingo, Javier Bardem, Vincent Cassel, Walton Goggins… Liste uzayıp gidiyor.
Yaşla birlikte gelen bir rahatlık var; yıllar içinde kazanılmış stil zaferleri ve hata dolu denemelerle şekillenen sağlam bir "benlik" hissi. Yani öğrenilmiş dersler. Ancak riskler de yok değil. Güzel kıyafetler herkese göre olsa da, en yeni ve iddialı trendler çoğunlukla gençlere hitap ediyor. 50'li yaşlarınızda ihtiyacınız olan şey, risksiz, sade ama güvenilir parçalardan oluşan bir gardırop: Hem iyi hissettiren hem de iyi gösteren, üstelik modanın mayın tarlasında yönünüzü kaybetmenizi önleyen bir formül.
Basit Tutun – Ama Şık da Olsun
50'li yaşlarda giyinmenin en sade ama etkili yolu: Hem şık hem rahat kombinler bulun, sonra da ona sadık kalın.
Yazar, danışman ve British Esquire'ın eski genel yayın yönetmeni Jeremy Langmead, hayatı boyunca yüzlerce defile izlemiş biri. Bu, kişisel stil için biraz tehlikeli bir durum. Kendi deyimiyle, zamanında birkaç "moda tuzağına" düşmüş. Ama 50'lerinden itibaren dolabı sadeleşmiş. "Ne aradığımı buldum, yedekledim ve artık o üniformayla takılıyorum," diyor.
Langmead gayet sade takılıyor
Langmead'in üniforması şöyle: Pileli lacivert pantolon, çizgili veya düz beyaz bir tişört, bir sweatshirt ya da sade bir kaşmir kazak ve beyaz sneaker. "Her yerde işe yarayan, çok yönlü, kafa yormaya gerek olmayan, hibrit bir stil," diye özetliyor. "Macera" ancak gerçekten doğa aktivitesi yapacaksa devreye giriyor: dağ, bayır, yürüyüş gibi...
Modern hayat tarzlarının çoğu, Langmead'in bu stilini rahatlıkla kaldırır. Rahat, kolay, gerektiğinde de şıklaştırılabilir. Mesela beyaz sneaker yerine bir çift deri bot, kaşmir kazak üstüne omuzları yumuşak kesimli bir blazer ceket… Evde geçirilen bir gün, seyahat ya da toplantılarla dolu bir program için ideal. Üstelik resmiyle rahatı tam ortada buluşturduğu için ne fazla ciddi ne de fazla salaş. Yaş ilerledikçe erkekler genelde ya abartı giyiniyor ya da fazla sadeleşiyor. İlki tercih sebebi—mesela David Bowie, yaş aldıkça daha keskin, terzi işi kıyafetlerle bu işi çok iyi götürmüştü. Ama formal ve rahat arası bir stil dengesi kurmak da mümkün.
Bu çerçevede denim pantolonlar dar ama skinny değil, taşlanmış değil; gömlekler yumuşak yaka ve kolej havasında; sneaker'lar sade ve retro esintili—yeni kutudan çıkmış Jordan'lar yerine, yıllanmış Samba'lar gibi düşünün. Aradığınız şey, erkek modasında "elevated essentials" (yükseltilmiş temel parçalar) olarak geçen türden: Şık trikolar, kalın tişörtler, sade ama gösterişli terzilik işleri, zamansız kabanlar… Bu işleri en iyi yapan markalar tahmin edeceğiniz üzere biraz tuzlu ama aslında uzun vadede hesaplı: İlk yıkamada topaklanan bir kaşmir kazak yerine, birkaç bin lira daha fazla verip yıllarca giyilecek bir kazak almak mümkün (tabii güvelerden korursanız). Alışveriş listenize girebilecek markalar arasında Massimo Dutti, COS, Brooks Brothers, Sandro, The Kooples, Paul Smith, Hugo Boss ve Ralph Lauren gibi zamansız parçalar sunan, şehirli ama sade bir stile hitap eden seçenekler öne çıkıyor. Bütçeniz biraz daha genişse, Brunello Cucinelli, Loro Piana, Hermès ve Brioni gibi lüks segment markalar da uzun yıllar gardırobunuzda yer edecek, yatırım niteliğinde parçalar vadediyor.
Bir "Üniforma"nız Olsun
"Üniforma" fikri üzerine düşünmeye değer. Albert Einstein, Steve Jobs ve Tom Wolfe neredeyse her gün aynı şeyi giyerdi. Bu alışkanlık, hem oturmuş bir stil yaratıyor hem de her sabah "bugün ne giyeceğim" derdinden kurtarıyor. Yani "düşünmeden şıklık".
Her gün beyaz takım giymek (Tom Wolfe gibi) ya da dolabınızı boğazlı kazak ve New Balance'larla doldurmak (Steve Jobs gibi) şart değil ama size yakışan birkaç parça varsa onun türevlerine sadık kalın: Lacivert blazer ya da özel dikim ceket, iyi bir çift bot, klasik bir kaban... Erkeklerin şansı, aynı şeyi sürekli giyseler bile kimsenin pek fark etmemesi. O zaman neden kendinizi zorlayasınız?
Langmead ayrıca şunu da öneriyor: 50'li yaşlardaki erkekler (ve sonrası), sade gardıroplarını zaman zaman biraz "tuhaf" ama stil sahibi dokunuşlarla canlandırabilir. "Canlı renklerde bir kazak ya da sweatshirt, tüm kombini hayata döndürebilir," diyor. "Ve düz beyaz sneaker'lar, klasik takım elbise ya da pantolonları bir anda genç gösterir."
"Desen, renk ya da silüet konusunda cesur olan yaş almış erkekleri gördüğümde çok hoşuma gidiyor," diye ekliyor.
Tabii riskli alanlar da var. Neon renkler ve hayvan desenleri bazen kıyafeti yükseltebilir ama ana parça olduklarında genellikle ters tepebilirler. Alışılmışın dışında kesimler ve "fazla genç işi" parçalar da dikkatli kullanılmalı. Langmead, zamanında haddini aşan salaş trikolar ve "gün yüzü görmemesi gereken" sneaker'lar giydiğini itiraf ediyor. Yine de herhangi bir yasaktan yana değil: "Ne giyeceğinizle ilgili katı kurallar yok artık. Yaş, eski anlamını kaybetti. Ve insan yaş aldıkça başkalarının ne düşündüğünü daha az umursuyor," diyor. "İstediğini giy."