Kocamustafapaşa'nın en güzel abisi: Can Yılmaz
1971 "İstanbul Zeytinburnu. Teyzemin kızı Aylin ile; arkada annem, teyzelerim; pantolon özel dikim..."
Ondan sonra çeşitli televizyon işlerinde metin yazarlığıyla, 'Komedi Dükkânı'nın yazarı ve Cem Yılmaz filmlerinin yapımcısı olarak geçmiş yılları. İki çocuğu olmuş. Cem Yılmaz giderek ünlenirken o arka planda kalmayı tercih etmiş ve bundan da çok memnunmuş. "Çocukluk hayaline erişmek hasbelkader oldu. Cem o gün Leman'da sahneye çıkmasaydı, belki karikatürist olarak kalacaktı. Ben de TV'de bir şeyler yazan adam olacaktım. Cem Yılmaz'ın abisiydim ve bilinmeyen bir adam olmaktan da memnundum açıkçası. Güzel bir hayatım vardı. Dergi yazıları ve kitaplardan sonra biraz ortaya çıkmış oldum."
Üç adet çocuk oyunu da kaleme alan Can Yılmaz, metin yazarlarının dünyada da isim isim bilinmediğinden bahsediyor. Bu kitaplardaki öyküleri ne zaman yazdığını sorunca da yıllardır yazıp köşeye attığını söylüyor. Yani kitabı çok daha önce de yayımlayabilirmiş: "Her şeyin bir zamanı olduğuna inanıyorum. Şimdi zamanının geldiğini düşündüm."
Kitap yayımlanmadan evvel çocukluktan kalma bir alışkanlıkla hemen öykülerin kopyasını çıkarmış ve kendisi için bir kitap hazırlamış. Sonra da "Vay be!" demiş. Ardından da imza günleri ve ikinci kitap gelmiş. Üçüncü kitap da bu iki kitapla benzer formatta çıkacak. "İçinde 25 öykünün bulunduğu bir kitap olacak. İlk iki kitabın ismini Ozan Güven buldu. Yeni Başlayanlar İçin Can Yılmaz, Yeni Alışanlar için Can Yılmaz'dan sonra üçüncü kitabın adı Vazgeçemeyenler İçin Can Yılmaz ya da Nefret Edenler İçin Can Yılmaz olabilir diye düşündük. Sonra da bir roman yazmak istiyorum."
Nostaljiyi çok seviyorsunuz, diyorum. Onaylıyor: "Eski plak dinlerim, eski film seyrederim, eski kitap okurum. Eskiyi anlatan şeyleri çok severim. Demode gelebilir, ama üzülerek söylüyorum ki eski daha güzeldi. Şimdi 48 yaşındayım, ama ben hâlâ Fakir Baykurt'u, Refi k Halit'in 30 ve 40'lardaki mahalle yaşamını anlatan yazılarını okuyorum. Seviyorum o yılları. İyi bir dönemdi."
Şimdiki çocukların nostalji olarak anlatabileceği hiçbir şey olmadığını düşünüyor ve eski güzel günleri anlatmaya devam ediyor: "Herkesin sevdiği Arzu Film fi lmlerini ben sinemada seyrettim. Ailece sinemaya giderdik. Anneannemle dedem, her yıl bir ay İzmir Fuarı'na giderdi. Annemin teyzesinin evi de bir bahçe sineması ile bitişikti, evin penceresi sinemanın içine açılıyordu, harika bir misafi rlikti bizim için."
Çocukluğunda orta sınıf olmalarına rağmen hiçbir şeylerinin eksik kalmadığını anlatıyor: "Şimdi çok özenerek 'Ah eski günler!' dediğimiz bütün her şeyin tam ortasındaydım. 'Vah vah, şunu kaçırdık!' diyebileceğim hiçbir şey yok. Orta sınıftan bir aile olarak, hadi orta alt sınıf diyelim, gazinolara, kadın matinesine giderdik. Gar Gazinosu'nda, Maksim'de Bülent Ersoy'u, Zeki Müren'i de izledik; Gazanfer Özcan'ın ve Nejat Uygur'un bütün oyunlarını da. Ailem, 1923'te, Selanik'ten mübadeleyle gelmiş; demek ki öyle bir görgü varmış, buraya geldiklerinde devam ettirmişler. Düşünürsen, anneannemin Olimpiyatları bu kadar sevmesi absürt bir şey. İyi ki sanatla, sporla ilgilenen bir ailede büyümüşüm ve o dönemi de güzel güzel yaşamışım. Şimdi de o nostaljiyi seviyorum."
Cem Yılmaz, Sadri Alışık sevgisini ara ara dile getirir, hatta fi lmlerinde Yeşilçam'a göndermelerde bulunur. Bu da bir aile geleneğiymiş. "Kardeşlerim Cem ve Özge'yle eskiye dair pek çok şeyi özenle hatırlarız; uyduruktan hatırlamayız yani. Bir fi lmin içindeki yan karakteri de hatırlarız mesela. Ayhan Işık'ın bir fi lminde Sami Hazinses'in sözünü ezbere söyler, Nubar Terziyan'ın bütün filmlerinde kolları kapalı durduğunu biliriz. Kimsenin ilgilenmediği ayrıntılarla çok ilgileniriz. Tevazu göstermeyeceğim, sinema tartışıldığı zaman, özellikle de Türk sineması, tartışmam yani, mahvederim."
Kimleri sevdiğini sorduğumda ayırt etmeden herkesi sevdiğini anlatıyor: "Sadri Alışık'ı da severim, Ayhan Işık'ı da, Ediz Hun'u da, Filiz Akın'ı, Münir Özkul'u da." Ocak 2018'de vizyona girecek 'Arif v 216' da da sinema sevgilerini gösterdikleri bir bölüm olacakmış.